16 Temmuz 2013 Salı

Niçin esaslı sorular soramıyoruz?

Niçin esaslı sorular soramıyoruz? Birinden, birilerinden, yoksa kendi içimizdeki despot benimizden mi korkuyoruz? Ne içindir -mış gibi yapmalarımız, yaşamalarımız? Doğar doğmaz zihni tutsak edilmeye başlamış bizlerin zincirlerimizden başka kaybedeceğimiz neyimiz var?
Evvela esaslı sorular için şüpheyi şiar edinmiş olmak lazım, saniyen cesaret, salisen hakiki kitaplar okumak.
Şüpheyi  şiar edinmek mümkün mü bizim gibi toplumlarda. El-cevap, değil. Öyle ki şüphenin bulunduğu yerde iman bulunmaz denilmiştir bir kere.
Eskilerin tecessüs dediği, “cess” kökünden türeyen “casus”la kökteş bir kelimemiz vardır. Merak anlamına gelir. Casuslukla ilgisinden ötürü tecessüs de hoş karşılanmamıştır bizde. Hatta insanın başına ne gelirse meraktan geldiği belirtilerek merak duygusu olumsuzlanmıştır.
Geçenlerde uzun süre görüşmediğim bir dostla telefonda konuşuyorum; kendisine 'hala abilerinin var olup olmadığını' soruyorum, o da bana 'senin gibi ben de hürriyetime kavuştum dostum' diyordu. Bendeniz de ona tabi biraz da latife olarak 'abileri defetmek için esaslı kitaplar okumak lazım, senin esaslı kitaplar okuyacağına gözümle görsem inanmam' diyordum.
Gerçekten de sevgili dostlar, esaslı sorular için esaslı kitaplar okumak ve o sorulara esaslı cevaplar vermek lazım.
Peki, esaslı kitap ne menem bir şeydir, dediğinizi duyar gibiyim. Kısaca esaslı kitap insana bilmediğini bildiren, o güne kadar düşünmediğini düşündüren ve bunu korkusuzca yapan kitaptır. Ayrıca içine doğduğumuz yalanlar dünyasını sorgulayan ve sorgulattıran kitaptır esaslı kitap.
Esaslı sorular sorabilmek için bence şöyle bir gerekçe daha var:
Dünyaya gelişimiz, ana rahmine düşüşümüzle ilgili düşünecek olursak sözgelimi ebeveynimizin o gün bir işi çıksa ve halvet olamayıp bir başka gün halvet olsalardı bu durumda başka bir spermle başka bir yumurta döllenecek ve bizim yerimize başka bir can vücut bulacaktı. İşte böyle kesinlikle hiçbir etkimizin ve katkımızın olmadığı sebeplerle dünyaya gelmişiz. Yani bu şansı ya da şansızlığı (dünyaya geliş şans ya da şansızlık olarak addedilebilir) hiç yaşamayabilirdik. Öyleyse kendimiz olalım, kafamızı ve gönlümüzü hiçbir halükarda kiraya vermeyelim. 
Ceddimizin dünyaya dair tasavurlarını virgülüne noktasına katiyen dokunmadan tevarüs ve temellük etmeyi marifet saymaktan vazgeçelim. Kendi tasavurlarımız nedir, yoksa bugünden tezi yok oluşturmaya bakalım.
Hasılı, esaslı sorularımız ve onlara verdiğimiz esaslı cevaplarımız yoksa kendi hayatımızı değil bize -biz farkında olamadan- zerk edilen hayatı yaşıyoruz demektir. Ayrıca bu durum, saman bulan ineklerle paralel bir hayat yaşamamızı kaçınılmaz kılıyor.
sb 28/08/2012

Hiç yorum yok:

İşte benim idarecilik maceram!..

İşte benim idarecilik maceram!.. Hani şair benim bir de İstanbul maceram var, der ya işte o hesap benim de idarecilik maceram var. Şairin ma...