8 Ağustos 2025 Cuma

Modern zamanların samimiyetsiz ilişkileri üzerine...

Her düşünceden, her görüşten çok sayıda arkadaşı olmak...Bana göre bu, köşeleri olmamak, demek olup şahsiyet yokluğunu gösterir.  

Herkese mavi boncuk dağıtmak nasıl bir ruh halidir?Bunu asla anlayamam, kabul de demem. 

İnsanlar sanıldığı kadar masum değiller. Örneğin öl dese ölürüm, dediğiniz dostlarınızın bazı konularda aldıkları kararlarla sizin gibi düşünenlerin yaşam alanlarını daralttıkça daralttıklarını görebilirsiniz. Bunun için görmek istemeniz yeterlidir. 

O halde bu türlü ilişkileri sürdürmekte ısrar niye? Yoksa bir eksiklik mi kapatılmaya çalışılıyor. Sözgelimi kendine güvensizlik olabilir bu, ilgiye muhtaçlık ya da gün gelir yardımına ihtiyaç duyarım türünden bir çıkarcılık mı? 

Yaşadığımız hayatın zorunlulukları bu tür sahte, samimiyetsiz, iki yüzlü ilişkileri dayatıyor olabilir. Gene de bugünkü hayatın zorunlu ilişkileri de dahil sahteliğin her türünden nefret ederim. 

Isterim ki insanlar maske takmasınlar gene birbirleriyle ilişki kursunlar ama maske takmasınlar. Ama ne yazık ki ilişkiler uzun ömürlü olamıyor. 

30/7/2025

 

BÖLÜNME SÜRECİNE DAİR

BÖLÜNME SÜRECİNE DAİR  

Kemal Kılıçdaroğlu'nun "Dersimli Kemal'im dediği günlerden bu yana AKP-CHP ittifakıyla Türkiye'de üniter yapının değiştirileceğini söyleyip durmuşumdur. Bu ön görüm az bir farkla tuttu sayılır. Zaten Özgür Bey'in daha bölünme sürecinin başında "el yükseltiyorum, Kürtlere devlet vaadediyorum demesi o anda ağzından kaçırdığı bir söz değildi. Bugün bölünme komisyonuna güya bir takım çekinceler koyarak katılmaları bunun açık göstergesidir. Türkiye'yi kuran parti Türkiye'yi bölen komisyon içerisinde yer almayı kendine bir görev biliyor. Bize de kursağınızda kalsın, demek düşer. 

Birkaç kelam da MHP'ye... 

MHP'li değilim ama MHP olmazsa AKP soluğu HDP'nin yanında alır, demişliğim çoktur. Yanılmışım, Allah affetsin!..  

Vatan hainliğine giden bir sürecin içinde olduklarını kendileri de biliyor. Öyle ki AKP sözcüsü komisyonda her şeyin gizli yürütüleceğini söylüyor. Neden? Demek ki halktan gizledikleri şeyler var. 

Hak da maşallah eli kolu bağlı süreci izliyor. Sıranın kendisine gelmesini bekleyen kasaplık koyundan hiçbir farkmız yok. Bölünme komisyonu televizyondan canlı yayınlansa bile bu halkın herhangi bir şeye tepki vereceğinden emin değilim. 

Oh ne ala!.. Millet ittifakını HDP ve onun silahlı kanadı PKK'ya yakın göstererek oy al ve o aldığın oylarla DEM parti ve PKK ile ittifak kurarak ülkenin kurucu değerlerini değiştirmeye kalk. Bu nasıl bir demokrasi anlayışı?  

Tek umudum yapacakları ameliyatların bu bedene uymayacağı. Gazi Mustafa Kemal'in tüm zorluklarına rağmen kurduğu Cumhuriyet öyle ya da böyle 100 yıl sürdü, bunlarınki çeyrek asır sürmez. Çünkü bu topraklarda egemenliği etnik kökene göre paylaşmaya kalkarsanız çok kanlı savaşların fitiline ateşlersiniz. 

Cumhuriyetin uluslaşma projesi büyük oranda başarıya ulaşmışken tekrar başa dönmenin ne Türk'e ne Kürt'e hiçbir faydasının olmayacağını düşünüyorum. 

Bitirirken şu sorulara ciddiyetle cevap aramak gerekir... 

Devletin başındakiler tutsak mı ki ülkeyi 100 yıl öncesinin şartlarına götürmekte bu kadar ısrarlılar? 

Türk nasıl bir aymazlık içindedir ki kendine düşman kişileri seçip başına getirmiştir? 

Bütün bu süreçlerin başımıza gelmesinde din sömürüsünün etkisi nedir?  

Bu ülkenin namuslu dürüst insanları neden bir araya gelip güç oluştur/a/mazlar?  

İyi bir eğitim nasıl olur, buna dair bir fikrimiz var mı?

Test çözmekle tost yemekle eğitimin eğitim olmadığı gerçeğini ne zaman anlaycağız? 

31/7/2025

 

Deniz tuzlu ama

 Deniz tuzlu ama denizde yaşayan balık tuzsuz. Demek ki çevresel şartlar çok önemli değil. 

MOBLAND DİZİSİ

Kevın: Böyle savaşlara kim girer biliyor musun Harry? Çöken imparatorluklar. 

*** 

Büyük anne: Edy, satrancı sever misin? 

Edy: Yok. 

Büyük anne: 

Ben de sevmem. Çok sıkıcı. Ama oyunu kazanmak için taşlardan bazıları feda etmen gerekir. 

Türk Ordusunu ihraç metaı addeden ulemaya açık mektup!..

Gazze'de olanları insanım diyen hiç kimsenin onaylaması mümkün değil. Tarihin en büyük soykırımlarından birinin yaşandığı da kesin. Bu vahşete ne olursa olsun bütün dünya uluslarının yüksek perdeden dur, demesi gerekir.En azından Türkiye'nin de içinde olduğu Filistin'i tanıdığını açıklayan devletlerin birlikte oluşturacağı barış gücünün Gazze'ye gönderilmesi düşünülebilir. 

Buraya kadar sorun yok sanırım. Fakat bir kısım ulemamız şöyle düşünüyor olsa gerek: "Biz Osmanlı'nın misyonunu sürdürmeliyiz çünkü o topraklar asırlardır bizim yönetimimizdeydi. Şimdi de ön alabiliriz, İsrail'e müdahale edebiliriz." 

Böyle düşünenler gördükleri rüyadan bir an evvel uyanmalılar. Nükleer caydırıcılığı olmayan ülkelerin nükleer caydırıcılığı olan ülkeler karşısında güçleri oldukça sınırlıdır. Hal böyle olunca İsrail ve benzeri nükleer caydırıcılığı olan ülkelere karşı savaşa girmek büyük bir yıkımı beraberinde getirecektir. Öncelikle bu gerçeği unutmayalım. 

Türkiye gibi bir ülkenin israil'le sıcak çatışmaya girmesi 3. Dünya Savaşı'nın başlaması demektir. Çünkü İsrail, Türkiye gibi bir ülke savaş gücünü ancak nükleer silahlarla durdurabilir. Bu durumda Allah korusun hamasi söylemlerin hiçbir işe yaramayacağı görülecektir. 

Bunun dışında şunları da ifade etmeden geçemeyeceğim: 

Her konuda olduğu gibi bu konuda da öncelik sırası tabii ki Gazze halkının soydaşlarında sonra da dindaşlarındadır. Ne yazık ki Arap ülkeleri Amerika başta olmak üzere Batı'nın uydusu konumunda. Ülkemizin durumu da bundan pek farklı değil. Malumunuz Gazze'de sürdürülen soykırımın başından itibaren uzunca bir süre İsrail ile olan ticaretimiz devam etmiş şimdi bile tamamen sıfırlanmamıştır. Ulemamızın önce bunu dert etmesi gerekir. 

Şimdi savaş çığırtkanı ulemaya sesleniyorum. Bütün derdiniz Türk askerini dehşet deryasına çekmek, ardından çıkacak 3.Dünya Savaşı'na sokmak. Emin olun Osmanlı uleması son 200 yılın savaşlarına bakıldığında herkesten çok savaş yanlısı bir çizgi takip etmiştir. Bunun çok çeşitli nedenleri tabii ki olabilir ama en önemli nedeni güç devşirmektir. Şimdi de bu Osmanlı ulemasının ardılları Türk askerini, kanı çok ucuz olmalı ki Arap topraklarında yine yeniden kan dökmeye çağırıyor.  

Böylelerine, Türk ordusunu Gazze'de İsrail'e müdahaleye çağırmazdan önce kendileri gibi cengaverlerden öncü birlikler kurmalarını ve gönüllü olarak İsrail'le savaşmalarını tavsiye ediyorum. 

Bunu yaparlarsa samimiyet testini geçmiş olacakları için kendi adıma bir daha asla bunların aleyhinde tek bir cümle dahi kurmayacağım? 

Var mısınız? 

7/8/2025

SEYAHATNAME HAKKINDA

10 ciltlik Seyahatname'de 3 milyonun üzerinde kelime 170 binin üzerinde de madde başı kelime kullanılmıştır. Yer isimleri, şahıs isimleri ayrılırsa 130-140 bin madde başı kelime yapar.  

Evliya Çelebi eserini derviş hırkasına benzetiyor.  

Malum derviş hırkası parça parça eski püskü olur ama görevini de ifa eder. Yani eserinin bir kompozisyondan mahrum olduğunu anlatmak istiyor galiba. 

https://youtu.be/Ihg_uAjK8cw?si=fGUYh3zGCwUCv2aC

Trt 2 270. Bölüm 

26 Temmuz 2025 Cumartesi

Laik Soslu Din Devleti: 12 Eylül’den Bugüne Kurulan Düzenin Anatomisi

12 Eylül darbesinden sonra kurulan yönetim anlayışları ve hedefte değiştirilmesi teklif dahi edilemez üniter yapı ve laiklik üzerine

Türkiye Cumhuriyeti'nin üniter yapısının değiştirilmesi için perde arkasında oldukça fazla oyun oynandığı, hazırlık yapıldığı su götürmez bir gerçekliktir.  Artık bu oyunları gizleme gereği bile duymuyorlar. Gelinen noktada çok sürmez üniter yapı değişir. Sadece biraz daha zamana ihtiyaçları olduğu anlaşılıyor. Üniter yapıyı değiştirmek için iktidarı etnik köken temelli paylaşmak, Türk tipi federasyona gitmek için 400 milletvekili bulunması, bu sayıya çok geçmeden ulaşılacağını tahmin ediyorum, halka 7/24 bütün kanallardan bunun propaganda edilmesi, ediliyor zaten, yeterli.

Şimdilik Türkler, Kürtler, Araplar etnik olarak Alevi ve Sünniler ise mezhepsel aidiyet olarak en üst perde/ler/den sayıldı. Diğerleri sayılmadığına göre onlara da bir terör örgütü de siz kurun, 30-40 yıl savaşın mı denilmek isteniyor, anlamış değilim. Her ne ise iktidar sahipleri bu söylemlerle tam bir cinnet hali içinde olduklarını gösterdiler. Nasıl bir tutsaklıktır, anlamadım. PKK'ya karşı verdiğimiz mücadeleyi ne zaman kaybettik. Onu da anlamak mümkün değil.

Peki ya laiklik kaldırılabilir mi? 

Buna şimdilik ihtiyaçları olmadığını düşünüyorum. İsteseler hemen bugün kaldırırlar. Çünkü onlara dur diyecek ülkede bir güç yok ama laikliğe ihtiyaçları var. 

Nasıl mı?

Devletin laik niteliği ortadan kaldırılırsa kolay kolay ihale yolsuzluğu yapılamaz, vergi de kaçırılamaz. Çünkü bunların en büyük gerekçesi devletin kafir devleti olduğu iddiasıdır. Bu nedenle Türkiye'de kamu malından hırsızlık asla hırsızlık olarak görülmez, kafir devlete zarar verme olarak algılanır. Çünkü böyle düşünenlerin kafasında ülkenin darülhap olduğu fikri vardır. Bunu 80'li ve 90'lı yılların imam-hatip kuşağı çok iyi bilmektedir. Çünkü o yıllarda Türkiye'nin darülhap olduğu fikrinde hemen hemen bütün imam hatip hocaları fikir birliği içinde idi. Bilindiği üzere darülharpte (İslam hükümlerinin yürürlükte olmadığı devlet düzeni) bir Müslüman için her şey mübah olmaktadır.

Bu nedenlerle 80'li ve 90'lı yılların mücahitleri 2000'lerde müteahhit oldular, devletten çok fazla ihale kopardılar. Bu kafa yapısındaki insanlar anayasadan laik devlet ifadesinin asla çıkmasını istemezler.  

Bu öyle güçlü bir argümandır ki siyasetçisi Harun gibi gelir, Karun olur, esnafı faturasız satış yapar, okulda branşı ilahiyat olan müdürü yapılmayan egzersizlere, işlenmeyen DYK'lara ücret öder, kendine tatile gittiği günlerde ek ders yazar, buna karşı çıkana hep birlikte cephe alınır. Ah ülkem vah ülkem. Ülke hırsızlar cenneti maşallah!.. 

Gene bu zevat için devletin şeriat devleti olduğunu farz edelim. Bu durumda dini kullanıp  iktidar olan ve ihaleye fesat karıştıran siyasetçinin, okulda ek ders hırsızlığı yapan ilahiyatçı müdürün, beş vakit namazını kılan esnafın hırsızlıklarının en büyük dayanağı ellerinden alınmış olacaktır.

Şüphesiz çalan gene bir bahaneyle çalacaktır. Hırsızın, arsızın bahanesi asla eksik olmaz.

...

Şimdi ülkedeki bu zihniyetin 80'li ve 90'lı yıllarda nasıl adım adım inşa edildiğine bir bakalım ve konunun 12 Eylül darbesiyle ilişkisine değinelim.

Yaşı müsait olanlar pekala bilir. 90'lı yıllarda Şevki Yılmaz çok popülerdi. Yılmaz siyasal İslamcı bir isim. Konferanslarında anayasadan "Türkiye Cumhuriyeti devletinin dini islamdır." maddesinin ne zaman ve nasıl çıkartıldığını, laiklik maddesinin kaç yılında anayasaya eklendiğini anlatır, ardından bu düzenin tağuti düzen olduğunu ağzından tükürükler saçarak bağırarak anlatırdı. Bir savcı da çıkıp sen hangi akla hizmet Türkiye Cumhuriyeti'ne tağuti/şeytani düzen (kafir devlet) diyorsun, dememiştir. Mutlaka çeşitli yargılamalar olmuştur. Bunu bilmiyorum ama gerçek bir yargılama olsaydı herhalde bir daha böyle konuşamaması gerekirdi. Bu kişiler sözde laik devletin uygulamalarının en sert olduğu dönemlerde (28 Şubat) bile devlete açık açık küfrederlerdi.

Bunu nasıl anlamak gerekir? 

Bu öteden beri benim kafamı kurcalar. 

Kanaatimce bugünkü düzen o günlerde kurulmuştu. 

...

Meseleyi 12 Eylül 1980 ihtilaliyle ilişkilendirip tekrar ele aldığınızda çeşitli ilginçliklerle karşılaşıyoruz. 

Bir imamın oğlu olan Çerkes asıllı Kenan Evren'in Amerikan destekli 12 Eylül darbesinden sonra okullara "imanlı nesil" mottosuyla zorunlu din dersleri koyması düzeni anlamak açısından önemli diye düşünüyorum. 

Kenan Evren'in etnik kökeni benim için önemli değil ama böyle önemli görevlerde bulunan kişilerin devletin yapısını değiştirmek istemeleri hususu söz konusu olduğunda iş değişiyor.

Gene parantez içinde şunları söylemeden geçmek istemiyorum. Dine, din eğitimine karşı değilim. Ama isteyen istemeyen herkesin zorunlu olarak din dersi almasını doğru bulmuyorum. Burada asıl olarak zorunlu din dersleri ve kurulan imam hatiplerle nasıl bir insan tipi hedeflendiği dikkatlerden kaçmamalıdır. Kanaatim odur ki memleketin fabrikaları satılırken, madenleri peşkeş çekilirken, ülkesi bölünürken cebine giren üç kuruş paradan başkasını düşünmeyen, kaderine razı insan tipidir asıl hedeflenen. Bu konuda oldukça başarılı olunduğu görülüyor.

12 Eylül rejiminin etkileri açısından I. ve II. Körfez Savaşlarında Türkiye'yi yönetenlerin siyasetlerine de bakmakla yarar var.

Her iki savaş yıllarında da Türkiye'yi yönetenlerin 'elimde hıyar var" diyen Amerika'nın peşinden bir avuç tuz alıp koştukları görülecektir.

I. Körfez Savaşı'ndan sonra 1991'de Türkiye'nin Güneydoğu Bölgesinde çekiç güç adında güvenliği sağlamak için çok uluslu askeri bir güç konuşlanmıştır. Bu güç Irak'ın kuzeyindeki yapıyı kurup gitmişti. O günlerde Özal'ın Musul ve Kerkük için bir koyup üç alacağız gibi büyük laflar ettiğini hatırlıyoruz. 

80 ihtilalinden bugüne kurulan hükümetlerin bazılarında şöyle bir kafa var.

"Türkiye'yi kuranlar minimalist politikalar takip ettiler. Ama maksimalist politikalar gütmek gerekir. Sözgelimi nasıl Musul ve Kerkük misak-ı milli'nin içindeyken alınamamıştır. O halde Musul ve Kerkük tekrar topraklarımıza katılabilir ya da Irak ve Suriye tıpkı Osmanlı'da olduğu gibi bizim bir eyaletimiz olabilir." 

Emperyalizm bizim siyasetçilerimize böyle rüyalar gördürüyor ama çok tehlikeli sular, bu sular.

2003'teki İkinci Körfez Savaşı'nda hükümetimizin siyasetine baktığımızda gene sorgusuz sualsiz Amerika'nın emrine amade bir görüntü çizdiği görülecektir. O günkü hükümet birtakım "at pazarlıkları" sonucunda Amerikan askerlerinin Irak'a Türkiye'nin güneyinden girebilmesi için çıkartılan tezkereyi meclisten geçirmek için canla başla çalışmış ama başarılı olamamıştı. Tabii Amerika bu durumu not etmiş, çok geçmeden Türk ordusunda Ergenekon davaları adı altında tasfiyeler başlamıştır.

Gene hükümet, 2003'te işi gücü bırakıp Suriye sınırındaki mayınları temizleme derdine düşmüştü. Hükümet sınırdaki mayınları temizleme işini o günlerde kamuoyunda çok tartışılan İsrailli şirketlere yaptırmak istemiş kamuoyu baskısı sonucunda geri adım atmıştı. Bunun sonucunda mayınları temizleme çalışmaları Türkiye'nin kendi askeri birimleri aracılığıyla yürütülmüştür.

Sonraki yıllarda olanlar daha bir manidar...

Önce Suriye'de iç savaş çıkartılmış, milyonlarca Suriyeli ülkemize sığınmacı olarak girmişti. Türk ekonomisi büyük darbe almış, Esat düşmüştü. Şimdilerde ise Suriye hava sahası İsrail'in cirit attığı bir alan haline gelmiştir.

Sonuçta gelinen noktada İsrail için tehdit olan Esat devrilmiş ve her şey İsrail'in güvenliği için yapılmış gibi durum var ortada.

Bütün bu gelişmeleri 12 Eylül Amerikan destekli darbeye ve sonraki BOP'cu yönetim anlayışlarına rahatlıkla bağlayabiliriz. Arada farklı söylemlerin, farklı yönetim anlayışlarının olması bizi şaşırtmamalı. Kural böyle çünkü. Bulanık suda balık avlamak türünden kafa karıştırmak...

Özetle...

Ülkede seksenlerden iki binlere aslında laik soslu bir din devleti kurulmuş, laik soslu bir tiyatro oyunu oynanmış, biz de saf saf izlemişiz. 

Aslında Ortadoğu'da olup biten her şeyin İsrail'in güvenliğine dönük olduğunu ta 90'lardan beri söyleyip duruyoruz. 

Bugün işin üniter yapımıza kadar gelip dayanması da yıllardır konuşup durduğumuz konular zaten.

Bu noktaya bir günde gelinmedi. 

Gelinen noktada ikinci açılım/bölünme sürecine halkımızın büyük çoğunluğunun destek verdiği iddiası dillendiriliyor. 

Umarım doğru değildir. Doğruysa bu, Türkiye'yi yüzyıl önce yırtıp attığımız Sevr paçavrasına razı etmek demektir.


Sb 26/07/2025   20.45

11 Ekim 2024 Cuma

İşte benim idarecilik maceram!..

İşte benim idarecilik maceram!..


Hani şair benim bir de İstanbul maceram var, der ya işte o hesap benim de idarecilik maceram var.


Şairin macerası 995'de başlamış benim ki Eylül 2022'de.


Şairin macerası bir aşk hikayesine dönüşüyor, benimki hak hukuk mücadelesi oluyor.


Eylül 2022'de Y. Anadolu Lisesinde müdür yardımcılığı görevine başladım.


Önce neden idareci olmak istediğime dair birkaç kelam etmem gerekiyor. Gördüğüm kaypaklıklar, iki yüzlülükler ve hukuksuzluklar sebebiyle girdim bu işe. Dedim ki bu makamlara daha doğru düzgün insanlar gelmeli, yoksa konuşmamalı. Ama neylersin ki eyleme geçirdiğim düşüncelerimi uzun süre uygalayamadım. 


İdarecilikten tümden vaz mı geçtim? Evet, biraz öyle oldu. İki nedenden vazgeçtim. İlki haklının yanında yer almayan üst yöneticilerle çalışacak olmam, diğeri sorumluluğun ve iş yoğunluğunun oldukça fazla olması.


Peki idarecilik maceramı neden yazdım, yazmasam olmaz mıydı?


Aslında yazmaya karar vermem tütüncüden kalem kağıt alıp yazan, yazmasam deli olacaktım, diyen hikâyecinin hissiyatını duymam nedeniyledir. Bunca yaşanmışlık, haksızlığa ve hukuksuzluğa maruz kalış ve verdiğim onurlu mücadele bana en azından yazıp rahatlama hissi veriyor.


Birilerinin ibret alması hususu beni aşar. Belki bu yazıyı okuyan kimi insan daha bu görevlere talip olmadan korkacak, vazgeçecek kimi insan da nelerle karşılaşacağını bilerek bu maceraya girecek ve daha temkinli yol alacak.


Şüphesiz bu bir başarı hikayesi değil ama onur duyduğum bir hikaye. Her şeyden önce iyi bir sınav verdiğimi düşünüyorum. 


Aşağıda detaylandırdığım olaylardan sonra ahlaki ilkelerimden vazgeçmeden bu görevi sürdürmemin mümkün olmadığını iyice anladığım ve daha rahat bir ortamda mücadele vermem gerektiğini düşündüğüm için Kasım 2023'te müdür yardımcılığı görevinden istifa ettim.


Okul müdürünün (MA) hiç itiraz etmeden onaylamamı istediği haksız ve hukuksuz fiillerinden bazıları:


1.Yapılmayan egzersizlere ek ders tahakkuk ettirmesi. 


Bunun yanlış olduğunu her fırsatta dile getirmeme rağmen 5 öğretmen hiç egzersiz yapmadan bir yıl boyunca ücret aldı.


Hatta egzersiz saatinde bir öğretmeni (GZ) neredesiniz hocam, diye telefondan aradığımda evdeyim, cevabını vermiş egzersizi olduğunu söyleyince bozulmuş hocam, sen idarecilik yapacak adam değilsin, demiştir. 


2. Müdürün il dışına resmi izin olmadan tatil amaçlı çıkıp kendine ek ders tahakkuk ettirmesi. (İki farklı zamanda toplam 10 gün. Bu hesaba  hafta sonu kurslarda görevli idareci oluşu da dahil.)


Bunu güya müdür ve müdür yardımcısı olarak sorunlarımızı konuşmak ve çözmek için toplandığımız bir günde okul öğretmenlerinin büyük çoğunluğunun olduğu bir ortamda söylediğimde hiç yüzü kızarmadı, ben sana telefonda kendi hesabımdan resmi yazı yazdırdım, yani okulda gözüküyorum, dedi. Bir tane öğretmen de müdür bey,  bunu nasıl yaparsınız, demedi.Gene okul müdürü (MA) konuyla ilgili rahatsızlığımı dile getirdiğim başka bir gün daha önce çalıştığı yerlerde yaz tatillerinde müdür yardımcılarını iki ay memleketlerine tatile gönderip ek derslerini eksiksiz tahakkuk ettirdiğini anlattı.)


3.Müdürün hafta sonu DYK kursunda öğrenci olmadığından işlenemeyen derslere ek ders tahakkuk ettirmesi.


Olay şöyle başladı. 2023 Ekim sonu veya Kasım'ın ilk haftası. DYK'da kursu olan bir öğretmen (FY) öğrenci olmadığından ders işleyemedi ve arabasına bindi gitti. Sınıfa gittiğimde defteri ders işlenmiş gibi doldurduğunu gördüm. Bu durumda ne yapacağını gelip sorması beklenir ama sormadı. Konuyla ilgili okul müdürü MA'yı aradım, ne yapayım, diye. Okul müdürü de ara, ders bitene kadar okulda

duracak, dedi. FY'yi aradım, bilgilendirdim. O da bir sonraki sefere ders bitene kadar okulda bekleyeceğini söyledi.


Bu konuyu tecrübeli idarecilere sorduğumda biz öğrenci yoksa ödeme yapmıyoruz, dediler. Ardından mevzuatı inceledim. Mevzuat fiilen ders işlenmesi gerektiğini aksi takdirde ödeme yapılmayacağını açık açık yazıyor. Ben de mevzuatın bu açık hükmünü uygulamaya karar verdim. Tam iki hafta okul müdürüne anlattım durdum. Okul müdürünün cevabı hocam, bırak, adamlar telafi ediyorlar, oldu. Nasıl telefi ettiklerini sorduğumda proje hazırladıklarını söyledi.


Ben doğru bildiğimden şaşmam ve vazgeçmem. Öyle de yaptım.


Sonunda işlenemeyen dersleri işlenmiş gibi sisteme girmeyeceğimi belirttim. 


Zurnanın zırt dediği yer burası oldu. Bir pazar sabahı kurs başlamadan hemen önce (o gün okul müdürü kursta görevliydi) "Arkadaşlar kursta öğrenci yoksa deftere kursta öğrenci olmadığından ders işlenmemiştir yazın ya da boş bırakın." diye mesaj attım. Bunun üzerine dindarlığını ya da dini darlığını her fırsatta gözümüzün içine sokan bir öğretmen tarafından (OZ) WhatsApp mesajıyla tehdit edildim: "Öğrenci olmasa da ücretimi kesemezsin. Bu son uyarım aksi takdirde ay sonunda seninle yüz yüze görüşeceğim." dedi. Bu şahsa tamam yüz yüze görüşelim, dedim. Dindar/ dini dar kurs öğretmenlerinin biri hariç (HK) hepsi (MÖ, BS, AA) sosyal demokrat kurs öğretmenlerinin de tamamı (GZ EE MY AA) bu şahsın mesajını beğenerek onaylamıştır.


Bu mesajlaşmanın ardından okul müdürü beni aradı, tam 1 saat geri adım attırmaya çalıştı. Ona, gerekirse istifa ederim gene DYK'daki boş derslerin ücretlerini sisteme gerçekleştirme görevlisi olarak girmem, dedim. Bu sefer istifa etmem için baskı yaptı.


Olayın akşamında bu mesajı atan öğretmen beni aradı,  açmadım. Sonra tekrar mesaj döşenmiş. Gece uyuyamayacağından bahsetmiş bir de işim olduğu için telefonu açmadığını varsayıyorum, diye yazmış.

 

Bu son yaptığı küstahlıktan sonra "yarın benim hakkımda işlem başlat, ben senin hakkında işlem başlatacağım." dedim ve şahsı engelledim.


Ertesi gün DYS'den mevzuatın sağlıklı bir şekilde uygulanma imkanı kalmamıştır, diye yazıp WhatsApp mesajını ve beğenileri de ekleyerek işlemi başlattım.


Gene aynı gün ilçe müdürüyle (AT) görüşmeye gittim. Biz de seni çağıracaktık, müdürün sabah buradaydı, okul öğretmenleri senin hakkında görüşmeye geleceklermiş, dedi ve bana boş kadro olan okulları söyledi. Ben de durumları anlattım, mevzuatın sağlıklı bir şekilde uygulanma imkanı kalmadığından söz ettim ve konuyla ilgili işlem başlattığımı ekledim. Bana öğretmenliğe dönmem için boş kadro olan okulları söyledi. Bir ara abdestli ağzıyla konuştuğunu ifade etti. Bunun üzerine ben de abdestli ağızla konuştuğunuzu söylüyorsunuz ama ek ders hırsızlığı yapılıyor, buna ses çıkarmıyorsunuz, en son siz onaylıyorsunuz, dedim. Bana ben nereden bileyim, dedi, bana yazmanız gerekir, diye de ekledi. Ben de işte söylüyorum, yapılmayan egzersizler, müdürün tatile gidip ek ders alması, en son kursta işlenemeyen derslere ek ders ödenmesi. Adamlar ek dersimizi kesemezsin diye tehdit ediyorlar, dedim ve müsade istedim.


Ardından okula gittim. Müdür, odasına çağırdı.Beni her fırsatta eleştiren her şeyi bilen (!) okul müdürü elektronik imzayla yazdığım dilekçeyi formata uymadığım gerekçesiyle geri gönderdiğini söyledi. (Dilekçe giriş kısmında ad, soyad, çalıştığı kurum vs. bilgiler eksikmiş!..) Merak etme dedim henüz vermedim ama senin hakkında yazdığım dilekçede formata uydum, diyerek geri gönderdiği dilekçeyi formata uygun olarak düzeltir geri gönderirim, dedim ve çıktım.


Çok geçmeden müdür, odama geldi ve dilekçeyi geri göndermemem için 1 saat beni ikna etmeye çalıştı. Ben de istemeyerek de olsa kabul ettim.


Bu arada şunu belirteyim: Kurslarda iki ay görev aldım.Biraz inceleme fırsatım oldu. DYK'larda öğrenci listeleri gerçeği yansıtmıyordu, öğretmenlere yoklama aldıramadım. Kim kime durumu vardı. İlçe müdürü ve şube müdürü kursu ziyarete geldiğinde yoklama listesi istediler veremedim. Sayı çok düşük, dediler (malum en az 16 öğrenciyle kurs açılabiliyor. Bu sayı düştüğünde kursların kapatılması gerekir.) Ne yapalım, kursları kapatalım mı, dediğimde yok hocam, devam etsin, dediler, dersanelerin çok pahalı olduğundan bahsettiler.

***

Yukarıda zikrettiğim üçüncü konunun ardından durmadılar, mevzuata açıkça aykırı olmasına rağmen gerçekleştirme görevlisi yetkim yetkisizce elimden alındı, bir öğretmene verildi.(Bu görevi kabul eden öğretmen hangi akla hizmet kabul etti, anlaşılır gibi değil! Bu müdür karşısında bu kadar mı çaresiz bu adamlar? Bu kişi hakkında daha fazla söz söylemeye  gerek yok!..)


Bu olaydan sonra sorumluluk reddiyle ilgili bir dilekçe kaleme aldım. ( Bu süreçte yaşanan her şey okulun DYS sisteminde bütün belgeleriyle kayıtlıdır.)


Sorumluluk reddiyle ilgili dilekçemden sonra okul müdürü daha önce kimini suç ortağı yaptığı kimini minnet altında bıraktığı 15 öğretmene aleyhimde dilekçe verdirmiş. Sanırım yağma düzenlerini bozmuşum!..Kısaca kumpasa geldim. Bunu tesadüfen öğrendim. 


***

Tesadüfen derken...


Yaşananların ardından üzerimdeki mobing iyice artmıştı. 28 Kasım 2023'te okulda iki öğretmenin görevli izinli, iki öğretmenin de raporlu olduğu bir gün iş yoğunluğundan çok bunalmıştım. Biraz dinlenmek istedim. Ya rapor alacaktım ya da izin kulanacaktım. İzin hakkım olduğu için izin kullanmak istedim. Okul müdürüne isteğimi mesajla bildirdim. O da tamam, dedi. Evrak defterlerinden numara almak istedim. Okul içi memur olarak görev yapan müstahdem (HA)"hocam izninizi ben giriyorum." deyip defteri vermek istemedi. Ben de ver, ben girerim, dedim, çektim aldım elinden defteri. Okul öğretmenlerinin dilekçelerine art arda numara verildiğini gördüm. 


Peki bu dilekçe numaralarını görünce ben ne yaptım?


Hemen dilekçe sahiblerinden birini (EÖ) aradım. Beni müdüre yönlendirdi.  Müdürü okulda olmadığından aradım. (Beraber çalıştığımız dönemde müdürün mesaisi genellikle 16'da biter, cuma öğleden sonra ise çoğu zaman okula gelmezdi.) Dilekçelerin ne ile ilgili olduğunu sordum. Bana, sana ceza aldıracağım, şöyle yapacağım, böyle yapacağım, diye konuştu. Ben de tamam ben de sizin hakkınızda işlem başlatacağım. Göreceğiz kim kime ceza aldıracak dedim ve telefonu kapattım.


Bu süreci neden gizli yürütmek istediler?


Bunu ben de bilmiyorum. Anlaşılan o ki beni gafil avlamayı düşünmüş, haberim olmadan hakkımda soruşturma açılarak görevden alınmamı amaçlamış olabilirler.


Gerekçe hazır: İş barışını bozmak. 

 

Peki nasıl bozuyormuşum? 


Bilmiyorum.


Tek suçum mevzuatı uygulamak, tüyü bitmemiş yetimin hakkını korumak, birilerinin haksız kazanç elde etmesine mani olmak... Kısa bir hesap yaptığımda bahsettiğim hususlarla ilgili toplamda 100 bin lirayı aşan ek ders yolsuzluğu yapıldığını rahatlıkla söyleyebilirim. Bu hesaba beni kurslarda görevlendirmediği yılın haksız ödemeleri dahil değildir. Çünkü haftasonu kurslarına öğrenci gelmediğinden hatta bir hafta sonu hiç öğrenci olmadığından söz ediliyordu.


Bu süreçte bana haksız kazancı engellememden dolayı teşekkür edileceğine kötü adam ilan edilmek memleket adına üzüntü verici bir şey. Neden?  Çünkü karşımızdaki insanlar bu ülkede yıllardır insan yetiştiriyorlar. 

Kanaatimce bu bir istatistiksel veri. 25 öğretmenin olduğu bir okulda 15 kişinin ek ders hırsızlığına dur dedikten sonra hakkımda şikayet dilekçeleri yazması inanılır gibi değil.


İnsan utanır. Tabi utanma duygusu varsa, kaldıysa!.. Ne anlatacaklar bunlar çocuklarına? Biz hak etmediğimiz üç kuruş fazladan parayı alabilmek için adam harcardık mı, diyecekler?


***

Ne derlerse desinler biz konumuza dönelim.


Ertesi gün (29 Kasım 2023) dediğimi yaptım ve sekiz sayfada yaşananları bir üst makama sundum. Aynı günün akşamında da (mesai bitiminde) gene aynı makama istifamı sundum. Amacım açılacak soruşturmada daha rahat mücadele edebilmekti. Ama karşımda benimle dürüstçe mücadele edecek kimseyi görmedim.


İlçe müdürü (AT) makamına çağırdı.Önce aba altından sopa gösterdi, masasında 15 öğretmenin dilekçesi olduğunu söyledi, sonra makamın mehabeti, dedi, dilekçeni geri çek, biz seni tanımayız, o arkadaşımız, dedi. Arkadaşına bir zarar gelmesinmiş vs. 


Dedim ki 15 değil 115 dilekçe olsa ne  olur, hırsızlık yapmadım, ahlaksızlık yapmadım. Bu sözüm karşısında şube müdürü (AD) orası öyle canım, dedi babacan bir tavırla.

 

Sonra öğrenciler bu işten zarar görmesin, öğretmenlerden bir talebim yok, ama müdür MA benden özür dileyecek, dedim. Önce, olmaz öyle şey, dedi ilçe müdürü. Ben dilekçem işleme konulsun, dedim ve kendi ifadeleriyle "mehabetli makamdan" ayrıldım. Ardından telefon üstüne telefon... Hayırdır, dedim ne oluyoruz? Gel, müdür dilekçeni geri çekmen karşılığında senden özür dileyecek, dediler. Gittim, özür diledi ama kabul etmedim, işlemler devam etsin, dedim. Çıkarken ilçe müdürü hocam, istifa dilekçeni geri çekebilirsin, dedi. Yok hocam ben bunlarla çalışamam, dedim. Sonra bu malum şahıs kapı kapı dolaşıp dostları devreye soktu ve ben de lanet olsun deyip vazgeçtim.


***

Şimdi güç karşısında hazır ola geçen 

bu 15 kişi hakkındaki değerlendirmeme gelecek olursam...


Sözde egzersiz yapan ve hafta sonu kursu olan öğretmenlerin doğrudan çıkarlarına dokunmuş olmam onlar hakkındaki değerlendirmemi kolaylaştırıyor.


Öncelikle seninle ay sonunda görüşeceğim diyen sahte kabadayı (OZ) için birkaç kelam edeyim: Bu cengaver bir öğrenci velisine artistlik  yapmış ve karşılığını çok sert almıştır. Cengaverimiz ise çareyi söylene söylene mekanı terk etmekte bulmuştur.


Bir diğeri (MÖ)milliyetçi muhafazakar geçinir ama gel gör ki Cuma Bayrak Törenine okulda bulunduğu halde katılmaz. Katılmadığını insanın gözünün içine sokar. Şöyle ki tam tören biter, herkes dağılır, benim mesaim henüz bitmemiştir. İçeri girecekken bu beyefendi de dışarı çıkar ve karşı karşıya geliriz. Bu defalarca tekrarlanmıştır.


İşte böyle dostlar. Böylelerine ele verir talkını/telkini kendi götürür salkımı, derler.


Dilekçe sahiplerinden birinin (İA) DYK'da yeterli sayıda öğrencisi hep olmuştur. Onun dilekçe vermedeki amacı tam olarak neydi, kestirememekle beraber sevgili müdürünü kırmak istememesi aklıma gelen nedenlerinden biridir. Neden kırmak istemediğine gelince çünkü branşında tektir ve ders saati her sene 29-30 saat olarak ayarlanır. 31 olduğunda bir norm daha açılacağı için cukkasının düşmesinden korkmaktadır.


Bir diğeri EE...


Kurs açması mümkün değilken gerçeği yansıtmayan listelerle kurs açması sağlanan bir öğretmen. Bu kadar basit gerekçeyle hakkımda dilekçe vermeye ikna olmasını anlayamam.


Bir diğeri FY...


O kadar salla pati iş yapar ki okula sunduğu resmi evraklarda başka illerdeki okulların ve öğretmenlerin isimleri vardır. Okulda dersi varken tanıdığı bir arkadaşıyla sohbete dalar ve 40 dakika derse girmez. Ayrıca öğrenci olmadığı halde kurs defterine ders işlenmiş gibi imzalar ve görevli kurs müdür yardımcısına haber vermeden çeker gider. Sorulduğunda hakkımda bula bula sadece bunları mı buldun, der pişkin pişkin.


Bir diğeri MY...


Sınıfta kalacak öğrencilerin durumu görüşülürken çen çen konuşan, müdür yardımcısı olarak söz aldığımda Sabri hocam senin o sınıfa dersin yok sen konuşma istersen diyecek kadar saygısızlaşan, daha sonra kendisinin de o sınıfa dersi olmadığı anlaşılan,  içki içtiği için komaya giren öğrenciye disiplin kurulunda ceza verilmemesi için çalışan ve bütün bunlarla zıtlaştığım bir kişi. Dahası da var ama kalsın!..


Bir diğeri AA... 


Hayatımda bu kadar şımartılmış ve dolayısıyla bu kadar küstah bir öğretmen görmedim. Hafta sonu kurslarında yoklama almaz, defteri imzalamaz. Kendisini üniversitede zanneder. Sınıfta öğrenciye sebepsiz hakaret eder ama üstüne üstlük bir de öğrencinin cezası almasını sağlar. Bütün bunlar benim tasvip edemeyeceğim şeyler tabii.


Bir diğeri BS ...


Nokta kadar menfaat için virgül kadar eğilmekte tereddüt etmez. Kurslarında genellikle iki kişiden fazla öğrenci olmaz.


Bir diğeri GZ...


Yukarıda belirttiğim gibi beni çalıştığı kurumda müdür yardımcılığı için teşvik eden ama yapmadığı egzersizleri sorguladığım için bana "hocam sen idarecilik yapacak adam değilmişsin." diyen eski dost!..


Kimse kimin dost kimin düşman olduğunu sınamadan anlayamaz.


***"


Bunların dışında birkaç öğretmen de aleyhimde dilekçe vermiş. Gene basit menfaatler söz konusu diye düşünüyorum.


Onlardan biri (MT), 8 saat dersi olduğu bir gün annesini hastaneye götürür. 30 saat dersi olan bu kişinin o gün 8 saat ek dersi kesilmesi gerekir. O da ne? Tek bir saati bile kesilmez. Sevgili müdürü jest yapmıştır, arkadaşa. Bu durumu fark edip kendisine söylediğimde bozulmuştur, kendileri. 


Sonra bu durumların önüne geçmek için müdürün karşı çıkmasına rağmen ayakta tedavi beyan belgesi doldurup ek dersleri kesme yoluna gittim.

 

Araştırılsın benden önce tek bir ayakta tedavi beyannamesi doldurulmuş mu? Gösterilemez.

***

Bir diğeri (CS), rehber öğretmeni olduğu sınıfın okul dışında içip okula gelmiş ve okulda komalık olmuş öğrencisine disiplin cezası verilmesin, diye odama birkaç kez gelmiş her defasında olumsuz yanıt almıştır.

***

Gene hakkımda dilekçe veren bu konuların hiçbir yerinde bulunmayan iki öğretmenle (ZB, BEÖ) hiçbir hukukum olmadı. Herhalde gözümün üstünde kaşım olması rahatsız etti bu kişileri ya da sevgili müdürlerini (!) kırmak istemediler!  Niye kırsınlar, mazallah sevgili müdürleri ders programını kötü yaparsa halleri nice olur!..

***

Bunlardan başka aleyhimde dilekçe verenler arasında 4 gün önce öğretmenler günümü kutlamış genç/cevval(!)(ES) bir öğretmenin de bulunması evlere şenlik bir durum. Dilekçelere gelen evrak defterlerinde sırayla numara verilmiş olduğunu görünce ilk bu genç cevval arkadaşı aradım, dilekçelerin konusu nedir, diye. Beni sevgili müdürüne yönlendirdi. Müdür beye sor hocam, dedi. Görüyor musunuz ne şahsiyetli (!) bir arkadaş, sevgili müdüründen izinsiz kendi dilekçesinin neyle ilgili olduğunu bile söylemiyor!..

***

Bir diğeri yukarıda bahsettiğim gerçekleştirme görevlisi yapılan öğretmen. (TT) Onunla ilgili fikrimi izhar ettim zaten.


***

Neyse... 


İşte bu 15 öğretmen müdürün bir komutuyla müdür yardımcısı aleyhinde dilekçe verir.

 

Başka bir komut "dilekçeler geri çekilecek." 


Bu sefer komutu verenin yani müdürün tek bir imzasıyla dilekçeler geri çekilir.


İçlerinden biri de çıkıp "ben dilekçemi çekmiyorum, bu adam falanca gün bana yan gözle bakmıştı, ben o bakışı bilirim, hımm..."diyemez? 


Adamlar sanki iradeleri yokmuş gibi davranırlar.


Onlar adına üzgünüm diyeceğim ama demiyorum. Bu şahsiyet yokluğu onların ömür boyu alınlarında kara leke olarak kalsın!..


Siz siz olun dostlar kimsenin adamı/suç ortağı olmayın. İster makam, mevki için olsun ister çıkar için, farketmez, doğruluk ve dürüstlükten asla vazgeçmeyin.


***


Bir teşekkür...


Kurs ve egzersiz öğretmenlerinden iki öğretmenin (HK, TD) dilekçe vermediklerini gördüm. Müdürün komutunu ne sebeple geri çevirdiler, bilmiyorum. Ama şahsiyetli davrandıkları kesin. 


Ayrıca hakkımda dilekçe vermesi istenilen ama vermeyen öğretmenlerin de olduğunu tahmin ediyorum. Benim için onlar insandan umudu kesmemek gerektiğini gösterdiler.


Bir teşekkür daha...


Okulun hizmetlisi üç arkadaş (DK, EA, ÖÖ) yeni görev yerimde beni ziyarete geldiler. Gelemeyen iki arkadaş da selam gönderdiler. Müdüre rağmen bunu yapmaları ne kadar kadirşinas olduklarını gösterir. Kendilerine şükranlarımı sunuyorum.


***

Gelelim müdür MA'ya...


Nasıl biri olduğu ortada zaten.


İlahiyatçıdır kendileri. 


Odasında siyasi görüşünü insanların gözüne sokacak poster asılıdır.


Hukuk bilmez, hakka hukuka da inanmaz.


Güç karşısında susta durur. 


Amirlerini çok iyi karşılar, onların etrafında pervane olur. Hatta onlardan biriyle (il müdürü) taa nenesinin kızlık döneminden tanış çıkmaya çalışır!..


Güç karşısında susta durur demiştim...


İşi öğretmen tartaklamaya vardıran öğrenciye ceza veremez, öyle ki öğrencinin velisini pışpışlar çünkü veli güçlüdür. Bu olayda benim tavrım nettir. Öğrenci velisinin yanında bu olay bizi aşar, dosyayı ilçe disiplin kuruluna göndeririz, dedim kestim attım. O gün akşam öğrenci apar topar il dışında bir özel okula nakil gitti.


Gene belirlenen not ortalamasını tutturamayan öğreciler sınıf tekrarı yapacak, denir. Bu durumda yukarıda işi öğretmen tartaklamaya vardıran öğrenci de kalması gerekir. Ama o da ne bir bahane uydurularak bu öğrenci sınıf geçirtilir. Bu durumda gene olan sesi çıkmayan ailelerin çocuklarına olur.


Gelelim zayıf karşısındaki tutumuna... 


Her ne kadar papuç bırakmasam da bana yaptıkları ortada...


Beni geçelim.


Birçok fakir ailenin çocuğuna disiplin mevzuatına aykırı bir şekilde (muhalefet şerhilerim disiplin dosyalarında mevcuttur) ceza verdirmiştir. Hele bir öğrenci var ki sınıfta haksız yere öğretmenden hakaret yemesine rağmen konuyu disiplin kuruluna sevk etmiş bütün itirazlarıma rağmen öğrenciye ceza vermiştir. Buna da muhalefet şerhim disiplin dosyasındadır.)


Hukuka inanmaz demiştim...


Gene idareciliğimin ilk aylarında anlaşmazlık yaşadığımız bir konuda kendisine hukuk hatırlatması yapmıştım. Bana hukuku s..kerim, hukuk benim, demişti. Bu kadar da ağzı pistir. Bu konuşmanın şahidi nasıl biri dersiniz? Bana sosyal demokrat demeyin ben komünist bir adamım, diyen bir öğretmen. Bu komünist öğretmene konuyla ilgili tutanak tutmayı teklif ettiğimde laf kalabalığı yapmış imza atmak istememiş ben de tutanak tutmaktan vazgeçmiştim.


İş bilmez..


Mobingde sınır tanımaz..


Güya kendine göre bir adalet sistemi kurmaya çalışır.


Dört edebiyat öğretmeninin çalıştığı bir okulda Osmanlıca sınavı komisyonuna bedenciyi yazar müdür yardımcısına da soruları sen hazırla, komisyona ver, der. Müdür yardımcısı bunu reddedince gerilim biraz daha artar, sert tartışma yaşanır.


Onca işin olduğu bir okulda tek müdür yardımcısı olarak çalışıyorum. 450'ye yakın öğrenci vardır, memur yoktur o da ayrı bir hikaye. Ama o da ne? Son sınıf Türkçe -matematik sınıflarının seçmeli edebiyatlarını itiraz etmeme rağmen bana vermiştir. Müdür yardımcısı olarak çocukları sınava hazırlama görevi de bendedir artık. Aslında öğrenci başarısı umurunda bile değildir. 


Yeter mi? Yetmez!..


Müdür yardımcısına görülmemiş bir şekilde kat nöbeti yazar. Hem de haftada iki gün. İtiraz edince vazgeçmek zorunda kalır ama yüzü hiç kızarmaz.


Yeter mi? Yetmez!..


Okul içindeki 50 maddelik görevlerimi Kasım 2023'te yukarıda bahsettiğim sıkıntılardan sonra 80 maddeye çıkarmış memur olarak görevlendirdiği müstahdeme iş vermemi engellemiştir.


Tek amacı müdür yardımcısını yıldırmaktır. 


Korkaktır...


Birebir olduğumuzda davranışı farklıdır. 


Korkaklığı aman bir ceza almayayım, diye kapı kapı dolaşmasından da belli zaten.


Antrpantez...


Memuru tarafından darbedilmiştir. Ama şikâyetçi olamamıştır. Çünkü memuruna küfretmiş şikâyetçi olduğunda müdürlükten alınacağından korkmuştur.

 

Sanırım olay olduğunda idareciliğimin ikinci ayıydı. Bu olaydan sonra koca okulun bütün yükü adate üzerime devrilmişti.


Öğretmenleri minnet altında bırakmayı sever...


Ders programı yapılırken öğretmenlerin bütün isteklerini karşılamaya çalışır. İsteklerini WhatsAppta özel mesaj olarak yazmalarını söyler. Öğretmen nöbetlerini mevzuata göre dersin en az olduğu güne koyması gerekirken en çok olduğu güne koyar. 


Tenefüste nöbetçi öğretmenlerin koluna girip sigara içilen yere götürüp onlarla sohbet muhabbet eder. Öğretmenlerin nöbetlerini aksatmaları  bir sürü disiplin sorununa yol açıyordu. Bu konuda istifa etmeden bir süre önce DYS üzerinden bir yazı yazarak nöbetleri mevzuata uygun şekilde yeniden düzenlemesini talep etmek zorunda kalmıştım.


Mesai saatlerine uymaz, diğer çalışanları da buna zorlar. 


Cuma günü yapılan bayrak töreninde genellikle bulunmaz bu sebeple tören müdür yardımcısının yönetiminde yapılır.


Müdür yardımcısını çaktırmadan suç ortağı yapmaya çalışır.


Hafta içi özel bir iş için il dışına çıkmam gerekiyordu. Yıllık iznimi kullanmak istedim. Bana hocam git işini gör, dedi ve izin vermedi. 

Sonra bir baktım ay sonunda il dışına çıktığım güne ek ders yazmış. Hemen o günün ek dersini sildim, sisteme o şekilde girdim. Yukarıda bahsettiğim hususlarla ilgili tartışmalar alevlendiği bir gün dedim ki ben okula hiç gelmediysem ek dersimi kesiyorum. Önce şaşırdı "nasıl yani" dedi sonra "yok öyle bir şey diyerek" yalan söylüyorsun demeye getirdi. Sisteme girdiğim bilgilerin ekran görüntüsünü gösterince bu sefer ne diyeceğini şaşırdı, "kimse benim ek dersimi kesemez, benim gecem gündüzüm yok." dedi. Evet buna minareyi çalıp kılıfını uydurmak derler.


***

Anlat anlat bitmiyor...


Bir söz okumuştum. "Bu yükü sen kendin mi yüklendin, yoksa üstüne mi devrildi?" Evet bu yükü ben kendim yüklendim.


O sebeple kimseye kızamam...


Zaten bana bu müdür için "pire için değil yorganı okulu bile yakar." demişlerdi. Bu sözü menfaat için her türlü alavereyi dalavereyi yapar, şeklinde revize etmek gerek. Bu sebeplerle ilk atamada boş olmasına rağmen bu okulu yazmamış bir meslek lisesini yazmıştım. Sonra atamaların yapılacağı son gün tayinimi kişisel bazı nedenlerle durdurdum.Valilik boş kalan yerler için yeniden atama yapılacağını duyurunca beni görev yaptığı okula müdür yardımcısı olmam için teşvik eden arkadaşın isteğini de göz önüne alarak bu okula tayin istedim. Daha sonra bu arkadaş yukarda da yazdığım gibi bana hocam sen idarecilik yapacak adam değilmişsin." diyecekti.


Bu okulu yazarken çeşitli sıkıntılar yaşayacağımı herkes gibi ben de tahmin ediyordum. Ama hayata bakışımız ne kadar farklı olursa olsun anlaşamadığımız yerde hukuk/ mevzuat devreye girer, diyordum. 


Hala bu fikirdeyim. 


Tekrar idareci olmak istesem (bu üst yöneticilerle asla istemem) hukukun üstünlüğü anlayışıyla çalışırım. Ülkeyi kurtaracak olan şey de bu. Yoksa herkes ben yaptım oldu anlayışıyla iş görürse sıkıntılar daha da büyür.


Yukarıda da anlattığım gibi konuyu ilçe müdürüne hem sözlü hem yazılı aktardım. Ne olursa olsun resen işlem başlatması gerekirdi. Ama ne yaptı? Halının altına süpürmek için çalıştı. Şimdilik başardı. Çekirge daha ne kadar zıplar, bunu zaman gösterecek.


Bitirirken...


"Adalet olmayınca devlet büyük bir çeteden başka nedir?"      


                   Aziz Augustinus 354-430


Sabri Bayraktutar

Modern zamanların samimiyetsiz ilişkileri üzerine...

Her düşünceden, her görüşten çok sayıda arkadaşı olmak...Bana göre bu, köşeleri olmamak, demek olup şahsiyet yokluğunu gösterir.   Herkese m...