15 Kasım 2013 Cuma

Dilin İnsan ve Toplum Hayatındaki Yeri ve Önemi

Dil Olmasaydı  -  Dilin Menşei
Konuya dil olmasaydı, sorusuyla başlamak istiyorum. Dil olmasaydı medeniyet inşa edilemezdi. İnsanoğlunun tüm kazanımları dili sayesindedir dense yeridir.
Bir yazısında Ahmet Haşim, medeniyetin en büyük amilinin baş parmak olduğunu yazar. Kanaatim odur ki insan öncelikle çetin tabiat şartlarında baş parmağının yardımıyla sığınaklar, korunaklar, aletler yaptı. Ve tabiatıyla yaptığı aletlere dair düşünmeye ve akabinde konuşmaya başladı.  Bu süreç belki binlerce, yüz binlerce  yıl aldı...
Dil temeli bilinmeyen zamanlarda atılmış gizli anlaşmalar sistemidir. Dildeki kelimelerin nedensizliği ve çizgiselliği düşünülecek olursa konuşmanın, başlangıçta anlamsız birtakım sesler çıkartmak yoluyla olduğu anlaşılır.
(Kelimlerin nedensizliği: masa  nesnesine neden masa dendidiğini bilinemezliği; kelimelerin çizgiselliği:masa kelimesindeki seslerin m-a-s-a- şeklinde bir sıraya göre dizilme zorunluluğu...)
İnsan basit usul ve şekillerle anlaşmaya başladığında hayvanlardan hızla uzaklaşmaya başladı. Bunun sonucunda her doğan nesil, atalarının kazanımlarını şifahen/sözlü olarak (ağızdan ağıza, dilden dile aktarılarak) edindi. Nihayet yazı bulundu ve nesiller birikimlerini daha doğru ve sağlıklı bir şekilde sonraki nesillere aktarma fırsatı buldu. Böylece gelişmenin hızı artmış ve bugünkü medeniyet yavaş yavaş inşa olmaya başlamıştır.
Hasılı dil olmasaydı bir medeniyet kuramazdık ve hayvanlardan da farkımız olmazdı. O halde dilin insan ve toplum hayatındaki yeri yadsınamaz.
Dil Kültürü Taşır
İnsanoğlunun edinimlerinin büyük çoğunluğu sözlü ve yazılı olarak sonraki nesillere aktarılır.
Bu böyle olmakla beraber sözgelimi İslamiyet öncesi döneme dair çok az bilgimiz vardır. Bunun nedeni şifahi kültür unsurlarının yeterince kaydedilmemiş olmasıdır. Ayrıca bu  döneme dair yazılı eserlerimiz de oldukça sınırlıdır. Gene de biz bu döneme dair az sayıda sözlü ve yazılı kültür ürünlerine bakarak bilgi sahibi olabiliyoruz. Dolayısıyla burada dil, “kültürü taşıma işlevi” görmüş oluyor.
Bu konuda örnekleri çoğaltabiliriz. Sözgelimi Yunus’un şiirlerine bakarak 13. yüzyıl Anadolu’suyla ilgili bilgi sahibi olabiliriz. Gene herhangi bir Osmanlı şairinin yazdıkları da buna dahildir. Sonuç olarak dil insanlığın tüm birikimini ayırt etmeksizin taşır.
Dilin Konuşulduğu Coğrafyanın ve Yaşama Biçiminin Rengine Bürünmesi
Eskimo dilinde “kar” ve Arapçada  “deve” ile ilgili çok sayıda kelime bulunması dilin konuşulduğu coğrafyanın hususiyetlerine göre şekillendiğini gösterir.
Bu mevzuya Türkçe açısından, özellikle şimdilerde hayattan büyük oranda çekilen merkep (eşek) kelimesinden hareketle bakacak olursak ilginç bir sonuçla karşılaşırız. Şöyle ki; Eşek hoşaftan ne anlar. Eşeğe altın semer (vursan) giydirsen eşek yine eşektir. Adam hacı mı olur ulaşmakla Mekke’ye, eşek derviş mi olur taş çekmeyle tekkeye. Ölmüş eşek kurttan korkmaz. Eşeğe semer vuran çok olur. Diploma cehaleti alır, eşeklik baki kalır. Eşek bile aynı çukura iki kere düşmez. Eşeğin aklına karpuz kabuğu düşürmek… 
Dil Kültürün Aynası
Bir milletin diline bakarak o milletin tüm hususiyetlerini tespit edilebiliriz. Söz konusu toplum tarım toplumuysa dilinde tarımcılıkla ilgili kelime ve kavramların, hayvancılıkla ilgiliyse hayvancılıkla ilgili kelime ve kavramların, sanayi toplumuysa sanayiyle ilgili kelime ve kavramların sık görüleceği aşikardır.
Dil İnsanın da Aynası
“Üslûb-u beyân ayniyle insandır.” diye bir söz vardır. Söz gayet açık olmakla beraber biz gene de bir parça açıklamaya çalışalım:
Aslında biz bir konuşmayız. Konuş ki göreyim, denir. Demek ki tüm hususiyetlerimiz biz konuşunca orta yere dökülür. Toplumların dilleriyle ilgili de aynı mülahazaları yapabiliriz. Dildeki kelimelerin kökenleri incelendiğinde o dili konuşan milletin tüm inanç ve yaşam biçimiyle ilgili bilgi sahibi oluruz.
Dil ve İnsan
Hepimiz dünyaya anadilimizin açtığı pencerelerden bakarız. Ne kadar kavramsal derinliğe sahipsek dünyaya bakışımız o kertede anlam ve zenginlik kazanır. Dağarcığınız beş yüz kelimelikse muhtemelen bu kelimelerin çok azıyla ilgili kavramsal bir zenginliğiniz vardır. İşte bütün mesele kelime hazinemizi geliştirirken bunlarla ilgili kavramsal derinliği de oluşturabilmektir.
Haidegger “Dil düşüncenin evidir.” demiş. Esasında her birimiz dil evinde otururuz.  Ne yazk ki çoğumuz bunun farkında değiliz. İçinde oturduğumuz evler, kafamızın içindekinden katbekat konforludur. Öncelikle bu çelişkinin farkına varmalıyız. Bu farkındalık anadilimizin kelimeleri üzerinde düşünerek oluşur. Düşünmek de zaten kelimeler üzerinde düşünmekle başlar, denmiştir.
Sonrasında kültürlü bireylerin yetişmesi için ne yapılmalı? Anadille yazılmış en güzel metinleri kutsal kitabı okur gibi döne döne okumalıyız. İşte o zaman dil insanı inşa edecektir. İnsanın başka türlü inşası/ihyası mümkün değildir.
06/10/2011


Hiç yorum yok:

Modern zamanların samimiyetsiz ilişkileri üzerine...

Her düşünceden, her görüşten çok sayıda arkadaşı olmak...Bana göre bu, köşeleri olmamak, demek olup şahsiyet yokluğunu gösterir.   Herkese m...