Felsefeci Macit GÖKBERK edebiyatı kadınlara yakışır bulmuştu, felsefeyi de erkeklere. Ona göre edebiyat kadınların, felsefe de erkeklerin işiydi. Zannedersem Macit GÖKBERK biraz da eşinin edebiyat öğretmeni olmasından ötürü -istihzayla karışık- böyle düşünüyordu. Belki de ona göre kadınlar felsefeden anlamazlar anlasalar anlasalar edebiyattan anlarlardı.
Öncelikle Macit GÖKBERK denilen adama haddini bildirmek gerek! Edebiyattan anlamaz bir adam olduğu su götürmez! Edebiyattan anlamayan bir felsefe profesörü nasıl olur onu da siz takdir edin!
“Edebiyat konusunu somutlaştırması yoluyla felsefeden ayrılır.” Bu önerme doğrudur, değildir bilemem ama edebiyatla felsefeyi birbirinden ayrı mütalaa etmek yanlış. Çünkü her ikisi de dünyayı anlama ve anlamlandırma çabasından başka bir şey değildir.
Edebiyat olsun felsefe olsun, her ne olursa olsun insanın somutlaştırma yapmadan meselesini anlatması mümkün değildir. Belki burada edebiyatın, özellikle roman söz konusu olduğunda işi biraz abarttığını düşünebiliriz. Felsefeci meselesini bir cümlelik somutlaştırmayla anlatırken edebiyatçı üç yüz sayfalık bir romanla anlatmaya kalkacaktır. Gerçekten de bu açıdan bakıldığında edebiyatın tam bir avam işi olduğu veya avama hitap ettiği görülür.
Antrparantez belirtelim, kurmacayı küçümsüyor falan değilim. Aksine onu en asil insan uğraşlarından biri olarak görüyorum. Biz kurmacalar, sayesinde dar ve karanlık dünyalarımızdan çıkar, nefes alırız. Yukarıda -belki isabetle söyleyemedik- edebiyatla felsefe karşılaştırması yaptık. Güya bu karşılaştırmadan edebiyatın avam işi değil ama avama hitap eden bir iş olduğu sonucuna ulaştık!...
Gene bu bağlamda Yunus'tan bir örnek vermek istiyorum:Efsaneye göre Yunus, Mevlana’nın Mesnevisini görmüş ve demiş ki “Üstat çok uzatmış, ete kemiğe büründüm âdem diye göründüm, deseymiş yeterli olurmuş.” demiş. Mevlana Mesnevisini avam için yazdığı/yazdırdığı için lafı uzatmıştır. Bu bakımdan Mevlana’nın yaptığı avam işidir, kendi avam değil, muhatap avam olduğu için meselesini anlatabilmek için 40 dereden, hayır hayır 40 bin deren su getirmek zorunda kalmıştır.
Şiir söz konusu olduğunda
Şiir söz konusu olduğunda mesele büsbütün değişir, edebiyat avam işi olmaktan çıkıp ya da avama hitap eden bir iş olmaktan çıkıp havasulhavas işi ya da havasulhavasa hitap eden bir iş olur. Bu yüzden hakiki şiir hem çok az yazılır hem de çok az bilinir.
Kanaatim o dur ki Yunuslar felsefecilerimizin ağababalarıdır. Hakiki felsefeyi Yunuslar, Seyyid Nesimiler yapmıştır. Hem de enmuzec bir şekilde. Sonra devamı gelmediyse niçin diye sormak, sorgulamak gerekir.
Osmanoğlunun 600 yıl boyunca ürettiği şiir belki havasulhavas işidir ama gül, bülbül ve kadın güzellemeleriyle doludur. İnsanoğlunun dünyadaki hikayesi hep aynı bağlamda mütalla edilmişti bu şiirde. Gök kubbede hoş bir seda bırakma yarışına giren Osmanlı şairi aydın olarak o kubbenin altını imar için ve yerleşmiş kanaat ve zihniyetleri değiştirmek için neredeyse hiçbir şey yapmamışıtır. Osmanlı aydını, sanat ve edebiyatın özü itabariyle eleştiri olduğu ve her türlü iktidara muhalefetten beslendiği gerçeğini adeta ıskalamıştır. Bu yüzdendir ki yüzlerce yıl Osmanlı aydını iktidarla ittifak halindedir. Aydını iktidarla ittifak yapan bir milletin başına gelen felaketlerin nedenini bir de bu açıdan görmek lazım.
Felsefeciye -Macit GÖKBERK’e- , felsefecilere gelince konuştuklarını, yazdıklarını anlamak mümkün değil. Öncelikle ürettikleri dille küfür dahi edilemez! Çünkü bu dil yaşamıyor. Doğru bir dil kuramadıkları için düşünce/fikir üretememiştir felsefeciler. Macit GÖKBERK'in edebiaytın kadınlar, felsefeninse erkekler için olduğu iddiası bu sebeple esaslı dayanaktan yoksundur.
Hasılı, hangi formda olursa olsun ağyarını mani efradını cami bir şekilde esaslı şeyler söylenmeye başlandığında ve her şeyden önemlisi edebiyatçı/aydın da baldıranı içmeyi göze aldığında edebiyat, avam işi olmaktan çıkar havasulhavas işi olur. Unutulmasın uzun vadede bu işten avam kazançlı çıkacaktır.
3/11/2011
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder