İyi mi, adamın biri edebî metin için “dışkı” dedi dostlar. İnanamadım. Bu nasıl mantık dedim, biraz kulak verdim, adam haklı beyleeer dedim, kendi kedime.
Mantık şu: Edebi metin niçin üretilir? Mecbur kalındığı için. Çünkü yazarın zihninde rüşeym halinde beliren birtakım fikirler bir süreden sonra ete kemiğe bürünür ve yük halini almaya başlar. Üretim esasında kişinin bu yükten kurtulması, rahatlaması ve hafiflemesi demektir.
Burada meselenin bir başka yönüne dikkat çekelim. İnsan umumiyetle ürettiği şeye bir daha dönmek istemez. Dönse de ondan gene umumiyetle pek hazzetmez.
Metin incelemelerinde sıkça yapılan bir yanlışa da değinelim. Yaptığımız yaygın yanlışlardan biri metinle yazarı birbirine karıştırmaktır. Oysa metin üretildikten sonra yazarından hızla uzaklaşır. Bu, metnin yazarından izler taşımadığı anlamına gelmez.
İstenir ki yazar hususî hayatında dosdoğru olsun. Eğer değilse onun ürettiği metinlerin hiçbir kıymeti yoktur. Bu ampirik okur tutumu üçüncü dünya ülkesi insanına yakışır bir tutumdur. Bu anlayıştan derhal kurtulmalıyız. Çünkü yazarla metnini bu şekilde karıştırırsak okuyacak adam bulmayız.
Özellikle Tanpınar ve Meriç söz konusu olduğunda ne kadar haklı olduğum anlaşılır. Tanpınar, Menderes’in idamını alkışlayan hatta az bulan yüz kızartıcı bir yazı yazmıştı. Bu yazı sebebiyle Türkçenin en güzel metinlerini üretmiş adamdan yani Tanpınar’dan vaz mı geçeceğiz? Hayır.
Gene, Cemil Meriç evliyken evli bir kadına aşık olmuştu. Buna ne denir? Türk ahlak ve adabına uymuyor diye Türkçenin yüz akı metinlerinden vaz mı geçeceğiz? Şüphesiz böyle bir soruyu abesle iştigal bulup buna da hayır diyeceğiz.
26/09/2011
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder