1 Eylül 2013 Pazar

Azanlar mı konuşanlar mı?

Vaktiyle Erzurum’un Karayazı ilçesinin eski ismi Deliki yeni ismi Çayırbeyli olan köyünde asker-öğretmenlik yapıyordum. Sınıfa ilk girdiğimde tahtaya “azanlar” başlığı altında birkaç öğrencinin isminin yazıldığını görmüştüm. Güya bu isimleri derse başlamadan bir güzel disiplinden geçirmeliydim. Ne yazık ki okullarımızda hala hayatiyetini koruyan bir gerçekliktir bu. Hemen belirteyim ben bu “azanlar” lafına epeyi gülmüştüm o gün…
Niçin konuşanlar değil de azanlar? Yoksa bu çocuklar “konuşanlar” lafzına malik değiller miydi? Söyleyeyim, Türkçeyi pekâlâ konuşabiliyorlardı.
Şimdi ne var bunda denilecek, anlatayım. Geçenlerde Turhal’da bir lisede derse girdiğim sınıfların birinde aşırı disiplin dikkatimi çekti. Sınıf başkanı öğrenci arkadaşlarına göz açtırmıyor, tahtaya konuşanları yazıyordu. Anladığım kadarıyla bu işi yaparken kimseye torpil geçmiyor, alabildiğine de dürüst davranıyordu.
Bir keresinde başkana bırak konuşsunlar, dedim; otoriter zihniyet aleyhinde attım tuttum. Muhtemelen öğrenciler benim bu tutumumu yadırgamışlardır. Belki de disiplin anlayışlarıyla alay etmem onların gözünde beni değersizleştirmiştir. Bunu bilemiyorum.
Bu öğrencinin velisine durumu aktardım. Meslektaşım olan veli önce anlamadı, iltifat ettiğimi zannetti. Ayrıldık. Anladığında nasıl düşündü bilemiyorum.
Gelin bu durumla ilgili bir kazı çalışması yapalım…
Baba evde otoriter. Otoriter olmak toplumumuz için oldukça matah bir şeydir. Çünkü otoriter zihniyetin kökenleri bizde epeyi eskidir. Şimdi bu babanın çocuğu sınıfta başkan olmakla iktidar sahibi olmuş oluyor. İktidarını evdeki iktidara göre şekillendirmesi gayet normal.
Ne koyuyoruz bunun karşısına?
Otoriter yönetimin karşısına demokratik yönetimi koymalıyız. Bence bahse konu olan sınıfın başkanı tahtaya konuşanları değil de azanları yazmalıdır. Çünkü konuşmak en tabi insan hakkıdır. Ayrıca daha ilköğretim ve lise seviyesinde bir iktidar karşısında o iktidara her türlü râm olmanın çocukların ileriki yaşamlarında çeşitli mahzurlara yol açacağı da açık.
Sonuç…
Yıllar önce beni kahkahayla güldüren “azanlar” lafzı bugün bana bu düşünceleri ilham etti. Siz çok yaşayın Deliki köyündeki öğrencilerim. Hocanız olarak sizden çok şeyler öğrendiğimi de belirteyim.
Merak ediyorum, yazıyı okuyan öğretmen arkadaşlarım bu mevzuda daha önce hiç düşünmüşler midir? Düşündülerse ne düşündüler acep?
Görüyorsunuz, en masum addedebileceğimiz bir işimiz bile oldukça sorunludur.

Sb 06/03/2012

Hiç yorum yok:

İşte benim idarecilik maceram!..

İşte benim idarecilik maceram!.. Hani şair benim bir de İstanbul maceram var, der ya işte o hesap benim de idarecilik maceram var. Şairin ma...