1 Eylül 2013 Pazar

Beni zihninde mahkum et/me!

Adamın birinin zihninde mahkûm oldum. Mahkûmiyetimin kalkması için en az iki saat kesintisiz konuşmam gerekecekti, vazgeçtim.
Benden popüler romanlardan istedi. Yurtdışına gidecekmiş, kültür komisyonu mülakatına girecekmiş vs. Popüler olana karşı olduğumdan hiçbirinin bende bulunmadığından söz ettim. İsterse ona Tanpınar’ın Huzur’unu getirebileceğimi söyledim ve ekledim haddizatında benim kütüphanem zengin değildir, dedim.
Hayatında hiç roman okumamış, romanın ne olduğunu katiyen bilmeyen ve bilmeyecek olan bu zat benden bir şey çıkmayacağını görünce hemen yüz çeviriverdi. Bu davranışıyla o güne kadar beni gözünde boş yere büyüttüğünü izhar etmiş oldu.
Ne demeli şimdi. Bu davranış benim lügatimde tam da nobranlığa delalet eder. Neyse geçelim.
Evet, kütüphanem gerçekten zengin değildir. Çok okumuş olmakla değil iyi okur olmakla övünürüm. Esasında çok okumak diye de bir şey yoktur. Sözgelimi neye, kime göre çok okumuş olursunuz.
Üniversite birinci sınıfında Yavuz Demir hocamız, dördüncü senenin sonunda sizi iyi bir okur olarak buradan mezun etmek diye bir hedefimiz var, bunun dışındaki şeyler teferruat demişti. Hocayı anlamam zor olmadı. Ama ben şanlıydım. Çünkü Türkiye’nin en yüksek iki fakültesine kaydımı yaptırmıştım. Şüphesiz o fakültelerden ilki Cemil Meriç, ikincisi Tanpınar'dı.
Bu iki fakülteden hakkıyla mezun oldum mu? Hala şüpheli. Ama bu fakültelerin kıyısından bile geçmeyip cakasından geçilmeyenlere ne demeli?
Burada şu sorulabilir: Hacı, ya başka fakülteler varsa, başkaları da o başka fakültelerden mezun oldularsa?
Bir yere kadar kabul. Ama benim temelde iddiam şu: Kişioğlu anadiliyle yazılmış en güzel metinleri leş kargaları gibi didik didik etmedikçe ciddi şeyler koyamaz ortaya. Zikrettiğim bu iki isim Türk dilinin iki büyük şahikası. İşte bu yüzden bu adamları ciddi manada okuyanları önemserim. Okumayanları, Türkçeyle felsefi, derinlikli bir dil ve düşünce dünyasına sahip olacaklarına ihtimal vermediğim için önemsemem.
Belki çok keskin bir görüş ama ne yapalım, bu böyledir. Türkçeyle hakikatli şeyler söyleyenleri biraz dikkatli okuyun Cemil Meriç’in ve Tanpınar’ın izlerini görürsünüz. İşte iddialı olmamın bir diğer ispatı da bu.
Bu meyanda söyleyeceklerim uzar gider. Şimdi yazının girişinde zikrettiğim adama bütün bunlardan bahsetmemin anlamı ne? Öylelerinin zihninde mahkûm olmam daha evla. Çünkü hakikati sımsıkı elinde tutan taifesindendir bu gibiler. Bu yüzden böyleleri benim ancak yeis ve hüznümü arttırır.
Ayrıca bu iki büyük şahsiyetin bütün külliyatını okudum diye bütün eserlerinin kütüphanemde bulunmak zarureti mi var?
Popüler olana gelince…
İskender Pala’nın Şah ve Sultan’ı için hiç okumadan yaptığım yorumda isabet kaydettiğimi de söyleyeyim. Siyasi iktidarın Alevi açılımına paralel olarak yazılmış bir roman. Alevilere şu denilmek isteniyor: Sizin geniş kitleden ayrışmanız, aslında 15 ve 16. yüzyıl siyasetiyle ilgilidir. Aranızda esaslı bir ayrılık yoktur. Gelin bir ve beraber olalım…
Nitekim bir televizyon programında İskender Pala’nın şöyle konuştuğuna şahit oldum: Hükümet Kürt açılımında başarısız oldu. Eğer Kürt açılımından önce açılımı destekleyici romanlar yazılsa idi Kürt açılımı başarısız olmazdı. Şimdi sırada Alevi açılımı var. Bari bu başarısız olmasın, insanlar önyargılarını kırsın diye yazdım bu romanı.
Belki niyet halis, ama çok safça. İşte biz edebiyatçılar popüler olana kim bilir bu yüzden burun kıvırıyoruzdur…
Hâsılı popüler kasırgasının önünde savrulmadığımız, bize biçilen gömleklerin içine sığmadığımız için çıkartılan mahkûmiyet kararlarına güler geçeriz…

Sb 4/2/2012

Hiç yorum yok:

Modern zamanların samimiyetsiz ilişkileri üzerine...

Her düşünceden, her görüşten çok sayıda arkadaşı olmak...Bana göre bu, köşeleri olmamak, demek olup şahsiyet yokluğunu gösterir.   Herkese m...