İnsan, çeşitli konularda farkındalıklar oluşturmak için önce içine doğduğu kültürün eleştirisiyle işe başlamalı. Bu öncül şüphesiz doğru.Ya sonrası?... Bu durumda karşımıza Tevfik Fikret’in tuttuğu yol çıkabilir. Bilindiği üzere Fikret, ‘milletim nev-i beşerdir, vatanım ruy-i zemin.’ demişti. Demişti de ne olmuştu? Oğlu “haluk” bir cins isim oldu, vatanına ve milletine yabancı bir cins isim, hatta bir papaz. Koca şair, üzerinde eleştireceği insanların yaşadığı toprak parçası/zemin altından kaydığı zamanlarda öldü gitti. Milli mücadele yıllarını müşahede etseydi hala ‘vatanım ruy-i zemin’ der miydi? Sanmam…
Hele bugünü görseydi… Fransa’da ‘Ermeni soykırımı’ meselesinin hortlatılması, PKK’nın Avrupalı devletler tarafından açık ya da gizli desteklenmesi gibi daha birçok mesele, üzerinde yaşadığımız toprak parçası için hesapların henüz bitmediğinin en açık delili. Demek ki dikkat kesilmezsek yarın bir Alicengiz Oyunuyla altımızdan bu zeminin kayması işten bile değil.
Kimi değerlerimize takım tutar gibi sarılmamız iktiza eder. Takım tutmanın mantıkî açıklaması ne ola ki? İnsanlar tuttukları takım galip geldiğinde tatmin oluyorlar, seviniyorlar ya da galip gelemediğinde üzülüyorlar. Sonra?.. Hiç… Netice olarak takım tutmak tuhaf bir eylem gibi duruyor.
Şimdi bir analoji yapalım. Vatanperverlik, milliyetperverlik nasıl bir duygu, keza bu vatan için gözümü kırpmadan ölürüm duygusu?.. Bence takım tutmaktan çok da farklı değil. Çünkü seni öldüren ve senin öldürdüğün de aynı duyguyu, düşünceyi taşıyor. Bu, tribünde kendi takımları için ‘vur, kır, parçala bu maçı kazan’ tezahüratını yapan taraftarların tavrıyla benzeşmektedir.
Bendeniz vatan için (daha doğrusu insanlık için) ölmeyi değil yaşamayı önceleyenlerdenim. İnsanın nihai hedefi güzel yaşamak, müreffeh yaşamaksa o zaman insanlığı büyük bir aile kabul edip her bir milleti o ailenin bir ferdi saymanın doğru olacağı kanaatindeyim. Hala da bu düşüncedeyim. Ailenin fertlerinin birbirine düşmanca davranmasını hoş karşılamam.
Şüphesiz hoş fikirler bunlar. Yalnız şimdilik sadece teoride… Uygulama şansı yok bu düşüncelerin.
Madem insanlığın alacağı daha çok yol var, o zaman takım tutar gibi milli kültür ve değerlerimizi sahiplenebilir, vatanperver, milliyetperver olup o vatan ve milliyet için var gücümüzle çalışabiliriz. Bu durumda varsın hümanist olmadığımız, yetmiş iki milleti bir, insanlığı da aynı ailenin üyeleri gibi görmediğimiz söylensin.
Varsın söylensin. Bu tür söylemler (hümanizm) insanının kendi eviyle(vatanı, milleti) ilgili duyarlılıklarını zaafa uğratmaktadır. Bu zaaf korkarım ki böyle giderse ileride başımıza iş açacak. Çünkü modern medeniyetin müntesiplerinin zenginliği arttı ama insanlığı asla. Gerçi Akif bu durumu 1920’de ‘tek dişi kalmış canavar’ şeklinde simgeleştirmişti ama biz kraldan çok kralcılar -aptallığımıza doymayalım- Avrupalıların bir gün bizi de kendileriyle bir ve eşit göreceklerine inancımız tamdır. Bu saflıktan artık vazgeçmenin zamanı geldi de geçiyor bile.
Yeni durumlar karşısında önceden belirlenmiş stratejiler geliştirmek şart. Yeni durumlarda doğru stratejiler geliştiremezsek Sarkozyler kendilerini bir halt sanacaklar, sanmaya da devam edecekler.
Belki de söyleyeceklerimin en sıkıntılı olanlarını sona bıraktım. Ey yaran, bendeniz bir dinin mensubu olmanın da bir takımın taraftarı olmak gibi olduğunu sanıyorum. Dikkat edilirse her dinin mensubu kendi dinini mutlak hak din olarak kabul eder. Kabul etmezse o kişi o dinin mensubu değildir demektir. Bu fikirlerimden sonra okunmadığıma şükür mü etmeliyim yoksa? Bilemedim! Hâsılı takım tutar gibi din tutmak hiç de küçümsenmeyecek bir konu. Belki bu sayede kaybedilenlerin binlercesi, on binlercesi geri dönecektir, dinine, diyanetine.
Sb 26/12/2011
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder