3 Aralık 2013 Salı

Ah şu saf zihinlerimiz!

Müslüman zihnin kimi dini farizaları yerine getirdiğinde kurtulacağına ve cennette aklının almayacağı güzelliklere kavuşacağına dair inancı, bana oldum olası meselenin özünü kavramamış ve muhtemelen de kavramayacak insanın biraz da safça temennisi gibi gelmiştir.
Allah sonsuzluğu ifade eder. Bu sonsuzluk kavramların sonsuzluğudur. Ne kadar çok kavram varsa zihnimizde o kertede Allah’ı anlar ve ona yaklaşırız. İşte sırf bu yüzden ilim talep etmek akıllı varlıklar olan biz insanlara farzdır.
Mesele, kelime hazinemiz değil
Şimdi birileri kelime hazinesiyle kavram dünyasını birbirine karıştırabilir. Yani zihinde ne kadar kelime varsa o kadar dünyayı ve Yaratıcıyı anlamış olmuyorsunuz. Mesele, zihninizdeki kelimelerin kavram alanlarıyla ilgili kafa yorup yormadığımız meselesidir.
Bir misal vermek gerekirse kavram, demokrasi olsun. Demokrasi kavramının anlam alanına ait kelimelerin birkaçını sıralayalım: meclis, parti, seçim, seçim sandığı, seçmen, seçmen kütükleri, oy, oy pusulası ilh.
Şimdi bu kelimeleri bilmeyen vatandaşlara rastlamak mümkün değil. Ama insanların çoğu bu kelimeleri biliyor diye demokrasi kavramına/bilincine sahip değiller. Demokrasi kavramını içselleştirmek için kavrama dair önce etraflıca düşünmek, kafa yormak ve belki de birtakım tecrübelerden geçmek gerek ki demokrasi bilinci, kavramlarıyla birlikte bir daha çıkmamacasına zihnimize yerleşsin. Bu hemen her şey için böyledir.
 Herkes anlayabildiği kadar
Peki, bugüne kadar ilimin ucundan kulağından nasiplenmemişleri ne yapacağız? Onlar için bu durumun pek problem olduğunu sanmıyorum. Bizim sorumuza kısmen cevap olabilecek şöyle bir söz vardır: “Herkes anlayabildiği kadar yaşar ve anlayamadığı şeyleri umursamadan ölür gider.”
20. ve 21. yüzyılı idrak etmek
20. ve 21. yüzyılı idrak etmek kadir gecesi doğmakla eşdeğer. Çünkü bu son iki asırda insanoğlu daha önceki asırlarda hayal dahi edemeyeceği şeyleri görmüş ve yaşamıştır. Şimdi naçizane soruyorum bugünün konforunu sağlayan şeylere dair (araba, ev, yat, kat ilh.) eski çağların insanının zihninde herhangi bir kavram veya zihninde beliren bir görüntü oluşmuş mudur? Bu mümkün değil. Tıpkı bundan 100 – 200 sene sonra olabilecek şeylere dair bizim zihnimizde bir kavram veya o kavrama dair görüntü oluşmuyorsa eski çağların insanının zihninde de bugüne dair modern hayatı yaşamamızı sağlayan nesnelerin, eşyaların görüntüsü oluşmamıştır. Dolayısıyla modern dönem öncesinde yaşayan insanların ruz-i mahşerde bugünün kavram, nesne veya varlıklarıyla ilgili bir istekte bulunmaları mümkün olamayacaktır. Aksi Sünnetullah’a, Allah’ın koyduğu yasalara aykırı olur.
 İnsanın bizatihi kemal nokta oluşu…
Bazen düşünmüyor değilim, o kadar mektep medrese okumuşsun( bunu biraz sözün gelişi biraz da laf olsun, ironi olsun diye söylüyorum.) çeşitli ‘durumlarda’ aldığın haz ya da üzüntü o mektebin yanından bile geçmemiş insanlarla aynı olabiliyor. Hatta bendenize bazen o mektebin yanından geçmemişler daha mutlu gibi geliyor. Farkında olmadan insan istiyor ki senin her şeyin daha farklı olsun, sevincin onların sevincinin çok üstünde, üzüntün de hakeza.
Burada bir tür enaniyet kokusu alanlar olabilir. O takdirde ‘Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?’ ayetini hatırlatalım ve bu söylediklerimin de bu minvalde değerlendirilmesini rica edelim.
İşbu durumda insanın bizatihi bütün canlıların en kamili, canlı türünün son halkası ve en mütekamili oluşu mevzuu kafayı kurcalıyor. Çeşitli durumlar karşısındaki cahil- alim ayniyeti buradan doğuyor gibi duruyor.
Hasılı, imam bildiğini okur kabilinden ilim ve irfandan (hangisinden, her türünden) nasiplenmenin tek gerçek mutluluk ve huzur kaynağı olduğunu belirtelim ve Dücane Cündioğlu gibi cehalet ve gafletten saadet hasıl olmaz diyelim ve ekleyelim olursa da zahiri bir saadet olur...

29/08/2011

Hiç yorum yok:

İşte benim idarecilik maceram!..

İşte benim idarecilik maceram!.. Hani şair benim bir de İstanbul maceram var, der ya işte o hesap benim de idarecilik maceram var. Şairin ma...