Şimdi bu da ne, diyenler çıkabilir hemen söyleyeyim. Hudayinabit, dağda, kırda, bayırda kendi kendine yetişen bitkilere verilen ad.
Yani şu ki Tayyip anadan doğma (maderzat) ilim irfan sahibi bir zat. Ona kimesneler bir şey öğretmemiştir. Bu asla olabilemez!
İşin latifesini geçelim, mesele şu:
2012 Türkiye’sinin başbakanı öğretmenin az çalıştığını haftada 15 saat karşılığında 1700 lira maaş aldığını, üstüne üstlük 2 ay da tatil yaptığını; düz memurun ise haftada 40 saat çalıştığını, yılda 20 gün tatil yaptığını ve 2 bin lira maaş aldığını vs. söyledi.
Bu açıklamalar öğretmen camiasında infiale sebep oldu, bence de iyi oldu.
İyi ki bu açıklamayı kabineden herhangi bir bakan yapmadı yoksa o saat AKP sözcüsü Hüseyin Çelik ağzının payını verir, demokrasimizin çıtasını bir metre kadar daha yükseltirdi!..
Ben de bir öğretmen olarak arkadaşlarımın tepkilerini anlıyorum, ama bizim de kendimize şöyle bir dönüp bakmamız gerektiğini düşünüyorum.
Evvela çoğumuz yaptığı mesleğin ciddiyetinin farkında değil.Sıradan bir vatandaş bile öğretmeni ciddiye almıyor.
Niçin?
Onun ilmini, bilgisini küçümsediği için.
Biz öğretmenler çoğumuz köy çocuğuyuz!..
Biz öğretmenlerin çoğu köy çocuğuyuz. Saçma sınavlardan geçerek öğretmen olmuşuz. İçine doğduğumuz toplumun kurmacalarını çözemediğimizden, onu mutlaklaştırdığımızdan saygı görecek farkı yaratamıyoruz. Bu yüzden de bize yatarak para kazanıyorlar gözüyle bakıyorlar.
Adamın oğlu doktor olmuş, hâkim olmuş bilmem ne olmuş eşi öğretmen olsun istiyor.
Neden?
Çünkü oğluna alacağı(!) bayan öğretmen 'mış gibi öğretmenlik yapacak' haftada 15 saat çalışacak vs. (çalışsa ne olur çalışmasa ne olur hesabı) Tabiatıyla öğretmen değersizleşiyor ve biz de bütün olup bitenleri farkında olmadan onaylıyoruz.
Bir kere öğretmen düşüncede fikirde marjinalleşecek özellikle bizim gibi geleneksel ülkelerde ki düzen(!) değişsin.
Bu toplum, çocuklarını 12 sene boyunca okula gönderiyor. Bu az değil. Eğer her birimiz işimizi hakkıyla yapsak toplum iki nesil sonra bambaşka bir yere gelir. Hakiki manasıyla birey ortaya çıkar, bu da gerçek demokrasiyi doğurur, bunun sonucunda herkes hak ettiğini alır.
Bu söylediğimin ütopya olduğu açık. Öğretmenin toplumu değiştiren dönüştüren vasfına kimse, bir kısım öğretmen dahi inanmıyor artık. Öyle ki toplumu değiştirmek, dönüştürmek Donkişotlukla eşdeğer anlamlara sahip kimi meslektaşlarım nezdinde. Olsun biz gene de bir avuç idealist, yel değirmenlerine saldırmaya devam edeceğiz. Sonu yenilgi de olsa…
Öğretmenin az çalıştığı iddiasına cevap
Öğrencinin biri bana saçma bir sual sordu bugün. (28/05/2012)
Soru şu idi: Hocam Aziz Mahmut Hüdayi ‘Yarabbi beni suda boğma’ diye dua etmiş, neden böyle dua etmiş.
İlk bakışta işkillendim, acaba bilmediğim bir husus mu var diye.
Öğle arasıydı, eve geldim, Aziz Mahmut Hüdayi vakfının sitesine girdim tam bir saat yazı okudum, mesele nedir ne değildir diye. Padişahın isteği üzerine rutin bir duadan başka bir şey olamadığı anlaşılıyordu. Belki devrin (17. yy.) denizcilik bakımından şartları göz önüne alındığı içindir ki hazret, ‘Bize mensup olanlar, denizde boğulmasınlar’ diye özellikle dua etmiş olacak.
Meselenin özü bu.
Ama ‘ya başka bir şey varsa’ düşüncesiyle öğle arasını okumayla geçirmeme ne der sayın başbakan?
Gerçi kim ne derse desin, isterlerse bizi açlık sınırında bir maaşa mecbur bıraksınlar, okumak, öğrenmek benim en büyük mükâfatımdır. Bu da böyle biline.
Başka…
Her gün ne olup bittiğini anlamak için 15-20 makale okuduğumu, bunun dışında 1-2 saat kitap okuduğumu ayrıca ders için bazen saatlerce çalıştığımı da eklemeliyim.
Gene bir edebiyat öğretmeni için olmazsa olmaz addedebileceğim yazmak mevzuu epey saatimi almakta. Bütün bunların öğretmenliğimin dışında bir iş olarak algılanması ne kadar eblehçe!...
Öğretmene başındaki saygı duymuyor ki !..
Geçenlerde bir öğretmen arkadaşım şöyle dert yanıyordu. Kenelerle ilgili bir grup öğretmene bilgilendirme toplantısı yapılıyor. Bunun için bir doktordan bilgi vermesi isteniyor. Bir doktor hanım veriyor bilgiyi ama oldukça zorlanıyor. Oysa o konunu uzmanının biyoloji öğretmenleri olduğunu söylüyor arkadaşım. İlçe (milli!) eğitim müdürlüğündeki muhterem müdürlerimiz bu seminerin bir öğretmen tarafından verileceğini hiç düşünmemişler ki arkadaşın ‘niçin bir biyoloji öğretmenine verdirmediniz semineri’ sualine şaşırıyor şube müdürü bey. Ve arkadaş ekliyor ‘kendileri hiçbir şey üretmedikleri için sahadaki (tabir bana ait sb) öğretmeni de kendileri gibi zannediyorlar.
Not: Bu arkadaşın keneleri anlattığı derse ben de girdim. Konusuna hâkimiyeti muazzamdı. Oldukça bilgilendim, çok memnun kaldım.
Hadi bu arkadaşı açık edelim: Bu arkadaş, kıymetli biyoloji öğretmeni Sedat ŞİMŞEK’tir.
sb 28/05/2012
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder