Geçenlerde bir dostum bana şöyle bir sual tevcih etti: İnsan düşünen bir hayvan mıdır?
Ben de “düşünen” kelimesini at gerisi doğrudur, dedim. Ne kadar isabet kaydettim, bilmiyorum ama insanın çoğu zaman sadece bir hayvan olduğunu düşünmeden edemiyorum.
Kimilerine göre gene netameli bir konuya gireceğim ama suya sabuna dokunmayan şeyler yazmak yerine hiç yazmamayı doğru bulurum.
Toplum denilen lütfen tabirimi mazur görünüz niteliksiz sürünün ekseriyeti hakikati bulmuş gibi yiyor, içiyor ve geziyor. Kimilerince çok şaşılacak bir durum olmayabilir fakat buradan herkese tekrar tekrar ilan ediyorum, hakikat bulunacak şey değil aranacak şeydir. İşin püf noktası ve insanların anlamadığı, anlayamadığı da burasıdır.
Şayet hakikat aranacak şey değil de bulunacak şey olsaydı, bir kereye mahsus bulunur, kulpuna sımsıkı yapışılır ve bir daha asla bırakılmazdı. Oysa tarihe bakıldığında ismini dahi bilmediğimiz insan toplulukları, büyük bir ihtimalle hakikati bulduklarını düşündükleri için zaman ırmağının o bitmez tükenmez akışında yok olup gitmişlerdir.
Yukarıda bir latife olarak sadece hayvan olduğunu düşündüğümüz insanın gerçek anlamda insanlığa terfi etmesi için düşünmesi şarttır. Tabi hemen söyleyelim “düşünme”den ne anladığımız da oldukça önemlidir.
Düşünmek asıl manasıyla o güne kadar düşünülmeyeni düşünmek, bununla birlikte o güne kadar düşünülenleri düşünmek, demektir. Düşünmeyi bu şekilde en geniş manasıyla tanımladığımızda hakikati de buna paralel olarak tarif etmemiz gerekir. İşte düşünmeye bu manayı verdiğimiz için hakikati statik olarak göremeyiz. Çünkü hakikat dediğimiz şey tek buutlu değildir. Böyle olunca onu -geçici bir süreliğine olsa da- ortaya koymak için oldukça geniş pencerelerden düşünülenleri elden elekten geçirmemiz gerekir. Bu da takdir edersiniz ki oldukça zor bir uğraştır.
Hakikati sımsıkı elinde tutanlarla yaşanabilir mi?
Bu soruya da adına yaşamak denirse yaşanabilir demek istiyorum. Paylaşmadığınız doğrularıyla sizi yargılaması yok mu taife-yi yobazın diyecek bir söz bulamıyorum onlar için. En doğrusu Hayrettin Karaman’ın da dediği gibi çeşitli yaşam alanları oluşturmak ki isteyen böylece istediği yaşam alanın da keyfince yaşayabilsin!
Tabi hemen belirtelim bu görüşe zinhar katılmıyorum. Çünkü bütün zorluklarına rağmen toplumsal bütünleşmenin ve dönüşümün ancak birlikte yaşanarak sağlanabileceği açık. Öbür türlü toplumu daha da böler ve böylece ancak yobazların yani hemen her konuda fikri sabitesi olan insanların sayısını arttırmış olursunuz.
Toplumu oluşturan fertlerin şüphesiz kendilerine özgü veya ait oldukları gruplara özgü görüş ve inançları olabilir. Burada sorun, bu görüş ve inançların layüsel olarak görülmesi.
İşin daha kötü tarafı ise böyle düşünenlerle birlikte yaşamanın zorluğu, görüşlerinizi bütünüyle açık ettiğinizde yaşamanın daha da zorlaşacağı gerçeğidir. Bu durumda “-mış” gibi yaşamlar sürmekse gerçekten çok acı…
Ama olsun nasıl olsa hakikat uzun vadede galip çıkar, denilmiştir. Bu cümleden olarak ben de hakikati yeniden tarif etmeyi, her şeyi ama her şeyi yeniden enine boyuna düşünmeyi teklif edenler uzun vadede galip çıkacaktır, diyorum. Bunun için birkaç nesil feda edilmiş çok mu? Varsın hakikat uğruna, yerleşik kabullerin terk edilmesi uğruna birkaç nesil feda olsun. Gerçi nesillerin ömrünün feda edilmesi gibi bir şey de söz konusu değil ya. Bakın ne diyor Kemal Tahir: Hakikatle girişilecek savaşın sonu yoktur; bu savaşın zaferi sürekliliğindedir.
17/08/2011
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder