3 Aralık 2013 Salı

İnsan!..

İnsanı iki kategoride ele alıyorum: Yaratıcıdan getirdiği/taşıdığı cevherin farkında olanlar, olmayanlar.
Her insan veya insanların kahir ekseriyeti akıl cevheriyle doğar. Kimi bunun bir cevher/nimet olduğunun farkındadır kimi akıl nimetini sanki yolda geçerken bulmuştur ve asıl sahibiyle irtibatını kurmadan kullanır ve umumiyetle de kötüye kullanır.
Türkiye’de eğitim hala pozitivist karakterdedir. Böyle olunca da akıl nimetini son haddine kadar kullanan ama onunla yaratıcı arasında bağ kurmayı aklına bile getirmeyen bu sebeple  tabir caizse burnunun ucunu dahi görmeyen insanlar yetişmiştir, yetişmektedir.
Akıl toprağın altındaki elmas madeni gibidir. Elmasa ulaşabilmek için elması cürufundan ayırmak gerekir. Bu oldukça zor bir ameliye olsa gerek. Tıpkı elmas gibi aklı da cürufundan ayırmak lazım.
Peki bu nasıl olacak, nasıl aklı tüm bağlarından, prangalarından, cüruflarından arındıracak/kurtaracağız? Öncelikle eğitimin merkezine yaratıcı kudreti koyarak bu ameliyeyi, aklı cürufundan ayırma ameliyesini yapabiliriz. Akıl nimeti yaratıcının bize emanetidir. Akıl sahibi her insan, Allah’ın halifesi olarak yaratılmıştır. Allah’ın halifesi olmanın temel esprisi de kat’i surette akıl sahibi olmamızdadır.
Burada Müslüman aklı nedir ne değildir sualine de cevap aramak gerekecek. Müslüman aklı, akl-ı selimdir. Teslim olmuş akıl. Neye? Kur-ani hak ve hakikatlere. Teoride hiç sorun yokmuş gibi dursa da gerçekte Müslüman aklıyla ilgili bu tarif bizi oldukça sorunlu/mayınlı bir alana davet etmektedir. Kur-ani hakikatlerin nasıl anlaşılacağı veya anlaşılması gerektiği hususu oldukça müşkül bir husustur.
On dört asırdır birbirinden oldukça farklı gelenekler oluşmuş, biri diğerini umumiyetle batıl olmakla itham etmiştir. Bu mevzunun müşkül bir mevzu oluşu buradan kaynaklanmaktadır. Bize imam hatipte dört hak mezhepten bahsedilmişti. Hak mezhep ifadesindeki hak kelimesinin altını önemle çizmenizi isteyeceğim. Ne demek, bu nasıl olur dediğinizde mayınlı bir bölgeye girmiş oluyorsunuz. Neyse bu hususta/hak- batıl hususunda büyük çoğunluktan oldukça farklı düşündüğümü belirtip geçmek istiyorum.
Sayısız gelenek içinde sayısız bakış açısı oluşmuş, hangisinin akl-ı selim, hangisinin akl-ı batıl! olacağı meselesi ise oldukça muğlak ve müphem bir hale bürünmüştür.
Müslüman aklının içinden çıkamadığı hususlardan biri de şudur. On dört asır önce indirilmiş ayetlerin hiçbiri bağlamsız ve nüzul sebepsiz indirilmemiştir. Keza hadis-i şerifler içinde aynı durum varittir. Hiçbir hadis bağlamsız ve sebepsiz söylenmemiştir.
Her olayın kendine özgü sebep ve sonuçları vardır. Hz. Adem’den bu yana hiçbir adem bir diğerinin aynısı/tıpkısı değildir. Bu cümleden olarak hiçbir olay bir diğerinin aynısı/tıpkısı değildir. Öyleyse ayet ve hadislere bakışımız  bütün ayet ve hadislerin bağlamıyla birlikte ana fikirleri tespit edilmesi şeklinde olacak. Bu ana fikirler her ne kadar bir bağlamla ilgili olsa da burada ezelî ve ebedî hak ve hakikatler söz konusu olduğu için tüm zamanlar için cari bir anlam ve değeri haizdir.
Peki Müslüman aklıyla bu anlattıklarımızın ne alakası var? Alaka şu: Mevcut Müslüman aklı İslamî hakikatleri bir fidanı köküyle pürçeğiyle söküp başka bir yere nakleder/diker gibi on dört asır önceki ayetlerin ve hadislerin bağlamını ana fikirden bağımsız olarak bu güne taşımaya kalkmasında. Böyle olunca anakronizm doğmakta. Anakronizmden kimi gerçekler, olgu ve olaylar karşısında yeni pozisyonlar alamama, yeni terkipler yapamama, söyleyecek sözü olmama gibi durumlar doğmaktadır. Dolayısıyla da Müslümanlığımız boş ve kuru bir iddiadan öteye gidememektedir. (Bu mevzularda daha sağlam görüş/duruş ve çözüm için bol bol Mustafa İslamoğlu okumaları yapmak lazım.)
Cevher mevzuuna tekrar dönecek olursak geçenlerde öğrencilerim (galiba artık talebelerim demeliyim!) bana şöyle bir sual tevcih ettiler: Hocam (öğretmenim değil!) siz bu iki tip insandan hangisi oluyorsunuz? Yaratıcıdan getirdiği/taşıdığı cevherin farkında olanlardan mı, olmayanlardan mı? Cevabım yaratıcıdan getirdiği/taşıdığı cevherin farkında olmayanlardan oldu. Tevazuen böyle cevap verdiğimi söylediler. Dedim ki çocuklar, yaratıcıdan bir cevher taşıdığımın farkına varsam da bu ilkokul birinci sınıf çocuğunun farkındalığıdır. Bu mevzuda profesör arıyorsanız bu işin profesörü Mevlana'dır. Bu işin ordinaryüsü daha doğru tabirle zirvesi ise Hz. Peygamberimizdir.Ne güzel söylemiş peygamberimiz: “Kendini tanıyan Rabbini tanır.”

6/5/11

Hiç yorum yok:

Modern zamanların samimiyetsiz ilişkileri üzerine...

Her düşünceden, her görüşten çok sayıda arkadaşı olmak...Bana göre bu, köşeleri olmamak, demek olup şahsiyet yokluğunu gösterir.   Herkese m...