3 Aralık 2013 Salı

YAZMAK VE OKUMAK ÜSTÜNE

Yazmak, neden yazayım ki ta içerden gelen bir his bana yaz, demiyorsa? Tembel, bir o kadar da zevkine düşkün bir insan olarak neden yazayım ki? Yazamam, çünkü uyuşukluğun yani tembelliğin verdiği bir zevk var ki ondan vazgeçemem.
Kanla yazmak diye bir şey vardır hani. Kanla yazman için yani kalemi kalbine batırman için hamurundaki mayaya bakmak lazım.Sen ki heyhat zevksizliği zevk haline getirmiş, uyuşukluğun verdiği tat yüzünden  bu fani alemde sana verilmiş en kutsal şeyi, yani ömrünü heba ediyorsun.Neyle, televizyonla; neyle, futbolla. Öyle bir inançsızsın ki hayatı ve onun anlamını bu gibi adi veya süfli zevklerde buluyorsun. Bu da senin hareketsizliğin, eylemsizliğin anlamına geliyor, tabiatıyla.
Yazmak ve silmek. Ben derim ki silmekle başlamak lazım yazmaya ve yazmak silmek demektir diye de aforizma kabilinden  bir laf etmiş olayım şuracıkta.Aziz kaari, aslında azgın bir o kadar da tembel nefsim dinle demeliydim, sildiklerin yazdıklarının en az, hani atıyorum diye bir şey çıktı ya o kabilden, on katı olmadığı müddetçe yazdıkların bir kıymet ifade etmez.Hem niçin yazıyorsun ki diyeceğim gene. Beğenilmek için mi?Heyhat bu tıpkı niçin  yiyorsun ki, niçin uyuyorsun ki kabilenden bir soru olmayıp cevabı da gene aynı kabilden bir cevap değilse bütün yukarıda söylediklerimi at gitsin çöpe.Yazma, mümkünse gözüme de gözükme!
Ben bilgilenmek için okuyorum diyenleri muhatap bile almak istemiyorum.Be kardeşim bilgilemek için ansiklopedi oku.Gir internete, dünyanın en büyük profesörü o çünkü.Al bilgileri bir güzel.Git sonra mahalledeki çöplüğüne, oradaki horozlara caka sat, ne biliyim başka bir şey sat!Başka bir şey yapılmaz çünkü o bilgiyle.
Okumak, aaah okumak, ufuk kazanmak için okumak. Aa bak, demek böyle hayatlar da varmış diye şaşırmak için okumak, yani başkalarının hayatını ya da kurmaca haytaları okuyarak  zenginleşmek, son tahlilde yobazlıktan, dar ve kasvetli küçük dünyalarımızdan bir an olsun kurtulmak ve soluklanmak için okumak. Ne kadar ‘-mak’ varsa o kadar okumak ve o yüzden okumak!
Konumuz yazmak mı okumak mı diyeceksiniz. Bunlar siyam ikizleri efendim.Biz biliyoruz ki gene yukarıdaki aforizma kabilinden:’yazmak okumaktır’.Yani yazmak için adamakıllı okumak gerek.Bu adamakıllı kelimesinde nasıl okumalı ve neyi okumalı sorularının cevabı mündemiçtir ve bu yüzden kullandım adamakıllı ifadesini. Nee, çok mu  uzattım? Doğru dediniz. Hani efsaneye göre Yunus ne demişti Mesnevi ilk gördüğünde? “Çok uzatmış üstat.Ete kemiğe büründüm Adem diye göründüm deseydi yeterli olurdu.” demiş.
Neyse bu laf ebeliklerine sadece bendenizde rastlanmaz.Hemen hemen her yazar, hem de kerliferli her yazar biraz laf ebesidir.İçimdeki ses biraz mı, diyor.Tabi muzipçe şaka yapıyor.
Yukarıda kanla yazmaktan bahsettim. Ben diyorum ki sadece kanla yazmak yetmez yazmasını da bilmek lazım.Hadi diyelim ki içinizdeki ses, sizi uyutmadı ve bunları, bunları ve şunları, şunları size dikte ettirdi.Yeter mi?Yetmez. Yazmasını bilmek dedik bir kere. Evvela şunu kabul edelim.Türkçede nesir yoktur.Konuyu nereye getireceğim aslında belli. Daha ziyade demeyeceğim, kahir ekseriyetle diyeceğim, bizde yazılı kültür değil sözlü kültür vardır. Hal böyle olunca nesrimizin nasıl olması gerektiğinin ipuçları da verilmiş oluyor.Şöyle ki evvela çok okuyacağız, okuduklarımızı iyice damıtacağız, yani elması cüruflarından ayıracağız ve ondan sonra konuşma dilinin senteksına uygun bir dille nesrimizi inşa edeceğiz.Bundan kesinlikle yaygın kullanılmayan kelimelerin kullanılmaması gerektiğini kastetmiyorum.Aksine yeri ve bağlamı tam tutturulursa her türlü kelimenin konuşma dilinin senteksına uygun olarak kullanılabileceğini savunmuyor onun da ötesinde buna bütün kalbimle inanıyorum.Aksi takdirde tamamen yozlaşacağımızı ve ufkumuzu kaybedeceğimizi düşünüyorum.Bugün bir lise talebesi doksan kelimeyle konuşup yazarken iyi eğitilmiş kangal köpeği üç yüz kelimeyi anlayabiliyor.Yani afadersiniz kangal köpeğinin ufku, hadi dünyası diyelim, lise talebesinden geniş.Vallahi ne deyim, kafayı yememek elde değil.
Kelam mucizedir. Yani bizi acze düşürmelidir.Suyu suyla tefsir etmek türünden olacak gene yani diyeceğim, kelam bize parmak ısırtacak ve biz ısırdığımız parmakta ilk heyecan geçtiğinde diş izlerini göreceğiz ki(!) hakiki bir nesirle karşı karşıya olduğumuzu anlayalım.Aksi takdirde okuduğunuz nesir tıpkı bendenizin okuduğunuz yazısı gibi tamamen cürufa ayrılacaktır.
Bir iddialı laf edeceğim ki akılara durgunluk verecek kabilden. Bildiğimiz o büyük yazarların yazdıklarının büyük bir kısmı nesir filan değildir.Bir kere kanla yazılmamıştır çoğu.Bu da yanlış anlaşılabilir basitçe izah edelim.Yazdıklarımızı yazmadan önce adeta kılcal damarlarımızda hissetmek ayrıca Niçe’nin dediği gibi kalemi kalbine batırarak yazmak demek oluyor kanla yazmak.
Ayrıca bu yazarların nerdeyse tamamı yazmak zorundaydı.(Yazmak zorunda olmayanlara selam olsun.)Bu da hakiki nesri sakatlayan bir durumdur.
Bunların çoğunun bir kitap kurdu olmadıklarını biliyoruz. Nasıl olsun ki? Şöhreti olanın kitap kurdu olması yutulabilecek zokalardan değildir.Onların altın yumurtlayan tavukları ilanihaye yumurtlamaya devam eder ve biz ‘edebiyat ve sanattan anlarlar topluluğu’onların o herzelerini yutmaya devam edegeliriz. Yukarıda söylemiştim yazdıklarımızın katbekat fazlasını okumadığımız takdirde hakiki nesri ortaya çıkarmamız zordur.
Beklide hakiki nesrin ortaya çıkmamasının asıl nedeni yazarların yazdıklarının en az on katını silmeye vakitlerinin olmamasıdır.Bu tıpkı bir heykeltıraşın bir taşı yontması kabilinden bir şey olsa gerek.Buraya kadar meselemi az çok anlatabildiğimi düşünüyorum.
Bütün bu söylediklerime rağmen Türk nesrinin en büyük köşe taşı bu işten anlayanların kesinlikle ihtilaf etmeyecekleri bir isim var önümüzde: merhum Cemil Meriç.
Türkçede kelamın ne kertede mucize olduğunu şiirin dışında nesirle tatmak isteyenlerin çalacağı çok nadir kapılardan biridir Meriç. Konuyla yani Meriç’in nesriyle ilgili içimdeki ben yazmaya zorlarsa beni, cebren tabi, o takdirde konuyu aydınlatmak ve acayip bir kelimeyle söylersek ‘ayrıntılamak’ boynumun borcu olsun.Bir başak isme geçmeden Cemil Meriç’in dahi bir çok kitabı ya da nesri  anlaşılıyor ki bazı maddi veya fiziki engeller nedeniyle mucize kelam seviyesine çıkmıyor.
Bunun dışında Tanpınar, Peyami Safa, Ahmet Haşim mucize nesri zaman zaman yakalamış yazarlarımız. Necip Fazıl’ın Bir Adam Yaratmak’ı okuyanı acze düşüren, kim bilir izleyende ne yüksek tesirler uyandırıyordur, bir nesir.
Bitirirken de şiir üzerine birkaç kelam edeyim istiyorum ve diyorum ki  gelin ey dili yapan güzel insanlar daha fazla yapmak için daha fazla bozmayın. Sahi siz çoğu zaman ne diyorsunuz? Kocaman kocaman laflar ediyorsunuz. Hiç kimse oklarınıza hedef olmuyor. Ben olmuyorsam on kere milyon da olmuyor. Gene de iyi bir şairle arkadaş olursam ondan da öte dost olursam şiirleriyle çok eğleneceğim. Özür dilerim eğlenmeyeceğim. Çünkü bütün iyi şairler meczupturlar. Meczuplarla eğlenmekten ise haya ederim vesselam.

 04/08/2009

Hiç yorum yok:

Modern zamanların samimiyetsiz ilişkileri üzerine...

Her düşünceden, her görüşten çok sayıda arkadaşı olmak...Bana göre bu, köşeleri olmamak, demek olup şahsiyet yokluğunu gösterir.   Herkese m...